25 Ocak 2015 Pazar

411 Numaralı Oda - 4

"...Çok uzun zamandır, istisnasız her sabah, aynı saatte evimden çıkarak işyerime giden bu yolu yürümüştüm. Hayatımın en önemli ezberlerinden birisi de buydu. Aynı saatte uyan, aynı saatte evden çık, aynı yolu yürü... Bütün hayatım, evim ve işyerim arasındaki bu yoldaydı neredeyse. Bu yolda bulunan her evi, her sokağı, kısacası var olan her şeyi bilirdim. En ufak bir değişikliği gözden kaçırmam mümkün değildi. Bir şeyleri düşündüğüm, hayal ettiğim, hatırladığım tek zaman dilimi burada yürürken geçirdiğim süreçti ve ben bunları yaparken meydana gelen bütün dalgınlığıma rağmen, ayaklarım kendi kendine o yolu yürürdü. Hayata dair bu kadar keskin alışkanlıklar... Bazen kendimi anlamakta güçlük çekerdim. Yani bir alttaki sokaktan yürümek ne kadar kötü olabilirdi ki? Yapamadım. O güne kadar o yoldan farklı bir yolu hiç yürüyemedim. Senelerdir aynı semtte yaşıyordum ama yürüdüğüm bu yol dışında etrafta ne olup bittiğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Birileri benle ilgili bir şeyler merak edip soracak olsa vereceğim cevap "şu sokakların dili olsa da konuşsa" olurdu. Zaten çok küçük olan yaşamım, bu alışkanlıklarla daha da küçülmüştü. Mutsuz değildim, alışmıştım. Belki de korkuyordum. Adını koymakta zorlanıyordum ama bu böyleydi. Bu durumun değişmemesi için de çok fazla şeyden fedakârlık yapabilirdim..."

21 Ocak 2015 Çarşamba

411 Numaralı Oda - 3

"...Eylül, bir şeyleri anlatmak konusunda annem ve Selim 'den farklıydı. Geçmişini benden saklamamıştı. Her çocuk gibi, ardı arkası kesilmeyen sorularımı sormama gerek kalmadan, geçmişi hakkında birçok önemli şeyi öğrenmiştim. İyi bir çocukluk geçirmişti. İyi bir ailesi vardı. Ekonomik olarak sıkıntı yaşamamıştı hiç. Tek kardeşi kendisinden birkaç yaş büyük ağabeyiydi. Onunla hep iyi ilişkileri olmuştu. "Hiç kavga etmez, çok nadiren belli sebeplerden ötürü ufak tartışmalar yaşardık" diye anlatırdı. Annesinin dünyanın en tatlı insanı olduğunu söyler, yaptıkları sohbetleri bana anlatırken gözlerinin içi parlardı. Bir kız çocuğunun en büyük şansının annesinin ona karşı olan tavrı, yakınlığı, anlayışı olduğundan bahsetmiş, bu sebepten ötürü kendisinin dünyanın en şanslı insanlarından biri olduğundan söz etmişti. Saatlere dair ilgisi ve uzmanlığı ise babasından geliyordu. Babasına âşık bir kız çocuğuydu ve babası bir saat ustasıydı. Dolayısıyla Eylül zanaatını babasından öğrenmişti. İsmi yerine soy ismini kullanmasının sebebi de babasına ait bir şeylerle anılmak istemesiydi. Adını hiç öğrenememiştim. Zaten kendini tanıştırırken, adını soranlara Eylül derdi. Eylül 'ün adı değil de soyadı olduğunu çok sonraları tesadüfen öğrenmiştim. İşin aslı, Eylül ismi yüzüne o kadar yakışıyordu ki en iyisi buydu, yani ona Eylül demekti..." 

18 Ocak 2015 Pazar

411 Numaralı Oda - 2

"...İnsanın tepkisiz kaldığı anlar vardır. Hiçbir şey hissedemez. Şaşıramaz, korkamaz, sevinemez... Bu, o anlardan biriydi. Dakikalarca kalakalmıştım. Ben ona bakıyordum o da bana. Bu ne kadar sürdü bilmiyorum ama yabana atılacak bir süre olmadığına emin gibiydim. Bu anın bir gün geleceğini biliyordum ama hiç hazırlık yapmamıştım. Arada bir düşündüğüm olurdu. Karşılaşırsak ne yaparım, ne tepki veririm, ne yaşarım diye düşünmüştüm bazı zamanlar. Fakat ne kadar hazırlık yaparsam yapayım, o an geldiğinde, aslında hiç hazırlıksız olacağımı biliyordum. Nitekim öyle olmuştu. Dimdik, sapasağlam, her şeyiyle karşımdaydı ve ben tamamıyla tepkisizdim. Karşılıklı bakıştığımız o birkaç dakika içinde aklımdan o kadar çok şey geçti ki insan olarak buna inanmakta hâlâ güçlük çekiyorum. Hayata dair birçok tecrübe edinmiştim. Gözlerimle, bir adamın öldürüldüğüne bile tanık olmuştum. O an bile bu kadar hazırlıksız değildim. Adeta vücudumdan kanım çekilmiş, sanki dil diye  bir organa hiç sahip olmamıştım. Bu birkaç dakikalık sarsıntıyı atlattıktan sonra yapabildiğim tek şey "oturmaz mısın" demek oldu. O ise her zamanki gibiydi. Gayet soğukkanlı, hafif tebessüm eden bir ifadeyle, sadece o eski tabureyi aldı ve çalışma masamın tam karşısına oturdu. Şaşkınlığımı sorduğu bir soruyla dağıtmayı başardı..." 

16 Ocak 2015 Cuma

411 Numaralı Oda - 1

"...Zamana saygı duymakla alakalı şeyler duymaya pek alışkın değildim. Daha doğrusu bir yabancıdan duymaya alışkın değildim. Annem, Yusuf, ben zamana hayran olan insanlardık ama bir yabancının geçip karşıma saygı duymak ve zaman kavramlarını aynı cümle içinde kullanması biraz enteresan bir durumdu. Üstelik bununla sınırlı kalmayan tanımlamaları, hiç saat ustası olmayan bir yer ve güneşle dünyanın hareketlerini bağdaştıracak kadar başarılıydı. Bu kız kesinlikle farklıydı, kesinlikle hayranlık duyulacak kadar farklıydı. Elimde olmadan bir soru sordum..."