tag:blogger.com,1999:blog-48995914979540534822024-03-21T07:53:49.934-07:00Yaramaz ÇocuklarOrhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.comBlogger32125tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-71465881657305404412020-12-06T11:06:00.000-08:002020-12-06T11:06:12.327-08:00Eksik<p style="text-align: justify;">Bir baba ile bir erkek çocuğunun arasındaki mesafenin tamamıyla kapanması mümkün değildir. Ne kadar arkadaşça da büyüseniz, yanında içki ve sigara da içebilseniz, kız arkadaşlarınız da bahsetseniz mutlaka bir boşluk kalacaktır. Yanında bacak bacak üstüne atamazsın, para isteyemezsin, kapıyı vurmadan yanına giremezsin, koynuna girip uyuyamazsın... Bu asla kapanmayacak mesafeden ötürü bir erkek çocuğunun aklı erdikten sonra babasına, annesinden daha yakın olma ihtimali yoktur. Bu yüzdendir ki annesini kaybetmiş bir erkek çocuğu, yaşı kaç olursa olsun o günden sonra hep biraz eksiktir. <br /></p>Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-24080440514328642092020-06-26T15:47:00.002-07:002020-06-26T15:47:40.807-07:00Köşe Masa
<br />
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;"></span></i></b><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;"></span>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">İnsan rüyasında kendi
öldüğü anı göremezmiş. Bunu duyduğum günden beri rüyalarımda ölmeye
çalışıyorum. Çok denedim ama başaramadım. Bekir söylemişti bunu; yani insanın
rüyasında kendi ölüm anını göremeyeceğini. Arada bir hayatla bağını koparır,
bir şeylere kafayı takar ve üzerine uzun uzun düşünüp sorgulardı. O dönemde de
ölüm üzerine çok düşünür olmuştu. İnsanların daha doğduğu gün ölmeye
başladığını söylüyordu. Bunu bir yerlerden okumuştu ve belli ki etkilenmişti. Çok
okurdu, iyi okurdu Bekir. Cümlelerin, pasajların altını çizer, notlar alır,
kendi de bir şeyler yazar ve yazdıklarını ilgili sayfanın arasına koyardı. Kütüphanesine
barındırdığı her parça, itina ile yeri seçilmiş, paylaşılamaz, ödünç verilemez
birer hazineydi. Romanları da türlerine ve yazarlarına göre yerleştirirdi. En
sevdikleri için ise en üst rafı ayırırdı. Bu raftakiler, beğeni sırasıyla
soldan sağa doğru diziliydi. Ortak zevkimizdi kitaplar. Ben de her gittiğimde
kütüphanesini tekrar incelerdim. O günlerde en üst rafta, soldan dördüncü
sırada yeni bir kitap gördüm. Bu, Bekir’in o güne kadar okudukları içerisinde
en sevdiği dördüncü kitap olduğu anlamına geliyordu. İlk üç sıranın yerinin
sarsılmaz olduğunu bildiğim için dördüncü sıranın anlamı çok daha büyüktü.
Biraz inceledikten sonra benim de ilgimi çekmişti. Kitaba ilişkin bir şeyler sorduğumda
ise daha önce hiç yapmadığı bir şey yaptı ve kitaba ilişkin tek kelime etmedi. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Oku, üzerine sonra konuşuruz.”</i> demekle
yetinmişti. Aynı gün okudum kitabı, sonra bir daha ve bir daha. Yirmi gün
içerisinde üç defa okumuştum. Ölüm türlerinden bahseden o kitap, ölüme kafayı
takmış Bekir için kusursuz bir seçimdi. Belki yıllar önce okusa bu kadar etkili
olmayacak, dördüncü sıraya yerleşemeyecekti. Ben de okuyup bitirdikten sonra
üzerine konuştuk bittabi. Birbirinden çok uzak çıkarımlarımız yoktu ama
Bekir’in son dönemdeki ruh hâli beni korkuttuğu için her şeyi daha farklı
anlattım ona. Bünyesi zayıftı Bekir’in. Hem duygusal hem de bedensel olarak. Rüzgâr
esse hasta olur, hastalığı gözünde büyütür, kaderci olmasına rağmen ölümden de
korkardı. Ölümden, ölüm gibi korkan adamın ölüme bu kadar takmış olması garip
miydi? Garip olan, takmaktan fazlasını yapmaya yaklaşıyor olmasıydı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Biz dört kişiydik: Bekir,
Mustafa, Halil ve ben. Bekir’le lise döneminden arkadaştık. Mustafa ve Halil’le
de üniversite yıllarında tanışmıştık. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sürekli takıldığımız bir barın en uç köşesinde
bulunan ve adisyonda adı <i>“köşe masa”</i> olarak geçen bir masa bir araya
getirmişti bizi. Senelerce aynı bara gidip aynı masaya oturduk. Onlarca insan
gelip geçti bu masadan ve sonunda biz dördümüz kalmıştık. Halil, anne ve babası
avukat olan, hukukçu bir ailenin yine hukuk okumuş, başı beladan kurtulmamış,
ailesinden kaçmak için şehir dışında okumayı ve çalışmayı tercih etmiş ama en
önemlisi bir proje çocuk olarak yetiştirilecekken bunu elinin tersiyle itmişti.
Ailesi ile seyahate çıktığı bir dönemde, yol kenarında konaklayan çingeneleri
görüp arabadan inmek ve yanlarına giderek bir ay boyunca onlarla birlikte
yaşamak gibi akıl almaz deneyimleri vardı. Mustafa’nın babası zengindi. Bir
aile şirketleri vardı. Kız kardeşi ve kendisi günün birinde bu şirketin başına
geçmek için yetiştirilmişti. Yurt dışında geçen yaz tatilleri, on sekizinci
yaşını doldurup üniversiteye girmesiyle babası tarafından hediye edilmiş son
model bir araba gibi lüksleri olmuştu gençlik yıllarında. Masanın
müdavimlerinden olan Cansu’nun sevgilisiydi. Birlikte oldukları dönem tanışmıştık.
İlişkileri bittikten sonra Cansu ile kopmuş ama Mustafa ile görüşmeye devam
etmiştik. Bekir ve ben ise orta gelirli ailelerin çocuklarıydık. Bekir’in
kafası siyasete fazla çalışırdı. Ben ise apolitiktim. Dünyada uğraşılacak bu
kadar güzellik varken neden siyasetle ilgilenir insanlar anlayamadım hiç. Beni
bu konuların içine çekmeye çok çalışmış ama başaramamıştı. Ortak bir dil
bulamadığımız tek konu da siyaset olarak kaldı. Hayatımızdan geçip giden
insanlardan sonra sadece dördümüzün kaldığı Köşe Masa’nın gündemini de
genellikle Bekir belirlerdi. Anlatacağı, üzerine tartışmak isteyeceği bir
şeyler hep vardı. Aşk, futbol, kader, yaşam, ölüm, din, bireysellik,
toplumsallık, felsefe, sosyoloji, psikoloji… Tartışmalar bazen teatral bir hâle
dönüşürdü. <span style="mso-bidi-font-style: italic;">Ölü Ozanlar Derneği’</span>ndeki
kadar çarpıcı sahneler olmasa bile tartışmanın heyecanıyla etraftaki masaların
dikkatini çekip aşırı gürültüden uyarıldığımız çok olmuştu. Yıllar sonra
anlatılabilecek güzel anılardı bunlar. Mustafa’nın yorumlarını çoğunlukla sevmez
ve ciddiye almazdı. Çünkü Bekir’e göre ekonomik anlamda Mustafa kadar rahat
yaşamış bir adamın derin düşünmesi beklenemezdi. Hayattaki her şey bir kırılma
noktasıyla anlam kazanır ve var olurdu. Mustafa düz bir çizgide yaşamıştı hep
ve yeterince acı çekmediği için yapacağı yorumlar da düzdü Bekir’e göre. Halil
ise sonuca yönelik konuşurdu. Bildiği konular hakkında sonuna kadar her detayı
anlatmak, bilmediği konular hakkında ise fikir beyan etmemek ve her anlatılanı
dikkatle dinlemek gibi takdir edilesi bir özelliği vardı. Bekir’le ters düştüğü
konularda en çok parlayan da Halil olurdu. O yüzdendir ki en sert tartışmalar
da bu ikili arasında yaşanırdı. Bir keresinde bu tartışmalardan biri öyle bir
noktaya gelmişti ki Halil masadan kalkıp gitmiş neyse ki tatsızlık uzun
sürmemişti. Sohbetlerde en çok medet umduğu kişi ise bendim. Anlatılanları
sabırla dinler, bazen not alır, en sonunda olumlu veya olumsuz düşüncelerimi anlatırdım.
Sabrımı, ciddiyetimi, kurduğum cümleleri çok severdi. Hayatı boyunca kimsenin
söylediklerini de benim söylediklerim kadar ciddiye almadı. Gündemin ölüm
olduğu o günlerde, buluşmalar her zamankinden daha uzun sürüyordu. Masada
sohbetler hiçbir konu hakkında olmadığı kadar uzuyor, tartışmalar büyüyor,
sesler hiç olmadığı kadar yükseliyordu. Her erkek gibi biz de haklılığımızı
ispat etmek için sesimizi yükseltmenin işe yarayacağını düşünüyorduk. Gözden
kaçırdığımız nokta ise Bekir’in beklentisi bu kez tartışmaktan, konuşmaktan
fazlasıydı. Ölmek istiyordu ve bunların hiçbirinin boşlukta kalmaması adına bir
hazırlık sürecindeydi. Bu senaryonun kusursuz olması için altını doldurması ve
anlamlandırması gerekiyordu. Genç yaşta ölen yazarları anlatır olmuştu sık sık.
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Başka sebeplerden öldüğünü anlattılar
bize ama aslında hepsi ölüm düşüncesinden öldü.”</i> demişti. En çok dikkatimi
çeken kısım da buydu. Ölüm düşüncesi değiştirmişti onu. Kitaplar okuyor, filmler
izliyor, hikâyeler araştırıyordu. Durmaya niyeti yoktu. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Yıllar önce bir gün, Köşe
Masa’da, Bekir, Cansu ve ben oturuyorduk. Mustafa ve Halil’le henüz
tanışmadığımız yıllardı. O günkü gündem, birbirimiz hakkında düşüncelerimizi
söylemekti. Birbirimizin sevmediğimiz yanları, karakter özellikleri, hayattan
beklentilerin gerçekleşme olasılığı, birbirimize söylediğimiz yalanlar gibi
uzayıp giden bir listeyi konuşmuştuk. Bekir’in, benim ve muhtemelen Cansu’nun
da çok keyif aldığı günlerden biri olmuştu. Bugünlerde buna <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“kaliteli zaman geçirmek”</i> deniyor. Cansu,
gecenin sonunda, geri kalan bütün hayatımız için bize aydınlatma yaşatacak bir
şey söyledi. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Sizin ikinizin ortak bir
özelliği var: Bir hikâyeniz olsun istiyorsunuz.”</i> İtiraf etmeliyim ki çok
çarpıcı bir tespitti. Eğer yirmili yaşlarınızın başındaysanız, özgüven konusunda
bir sıkıntı yaşamıyorsanız ve dostlarınızı da iyi tanıdığınızı düşünüyorsanız,
bir arkadaşınızın sizinle ilgili tespitlerini anlattığı bir konuşmada karşınıza
geçip <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bir hikâyeniz olsun istiyorsunuz.”</i>
demesini beklemezsiniz. Cansu’nun bahsettiği o hikâyeyi yaşamak için çabalamaya
başlasaydık bir anlamı olmaz ve yarıda kalırdı her şey. Ortada bir durum vardı
ve o sadece adını koymuştu.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Yirmili yaşların ortasını
henüz geçtiğimiz zamanlarda hayatımız şekillenmeye başlamıştı. İş sahibi olmuş,
evlenmeye başlamıştık. Mustafa, babasının veliahtı olarak tahta geçmişti.
Uzatmalı nişanlısı ile de evlilik arifesindeydi. Cansu’dan ayrıldıktan kısa bir
süre sonra Aslı ile tanışmıştı. Aslı, bize hep mesafeliydi. Evliliğe gittikleri
bu yolda, o imza atıldıktan sonra Mustafa’nın eskisi kadar yanımızda
olamayacağına hepimiz emindik. Mustafa da biliyordu ama dile getirilmiyordu
hiç. Evlendikleri andan itibaren de düşüncelerimizle ilgili bir sürpriz
yaşamamıştık. Mustafa’nın bizden ayrılması çok uzun sürmemişti. Nadiren -o da
vicdanını rahatlatmak için- aramıza katılıyordu artık. Halil’in ne yaptığı pek
belli değildi. Bir noktada avukatlık yapmaya başlayacaktı ama ekonomik kaygısı
olmadığı için acelesi yoktu, henüz hayatını yaşama aşamasındaydı. Evlilik
kurumuna, aramızda en uzak isim de Halil’di. Sık sık gündeme gelir olmuştu bu
konu ve hepimizin hemfikir olduğu konu Halil’in evlenmek için en iyi ihtimalle
otuzlu yaşlarının ortasını bekleyeceği yönündeydi. Ben memur olmuştum. İş
garantisi, yüksek maaş, izin kullanma rahatlığı, iş durumuna bağlı olarak
değişmeyen ruh hâli… Kısacası içinde gelgitlere yer olmayan bir iş yaşamı
istemiştim. İstediğimi de almıştım, fazlasında gözüm yoktu. Kendime uygun bir
kadınla tanıştığım zaman da evlenmek için fazla beklemeyecektim. Bekir’in durumu
ise biraz karışıktı. Mesai saatlerine, belli bir sisteme ve sabit maaşa bağlı
olarak çalışmak istememişti hiç. Rus Dili ve Edebiyatı okumuştu Bekir.
Öğrencilik yıllarında, harçlığını çıkarmak için, Rusça bilgisini kullanarak mihmandarlık
yapardı. Uluslararası bir toplantı için Türkiye’ye gelen bir Rus diplomatın
mihmandarlığını yaptığı sırada, söz konusu diplomat ile bir arkadaşlık ilişkisi
kurmuştu. Adam edebiyata ilgiliydi ve Bekir’le yaptıkları sohbetler
Dostoyevski, Gogol, Tolstoy’a kadar uzanınca Bekir’i çok sevmişti. Devam eden
süreçte diplomat Türkiye’ye sık sık gelmeye başlamış ve mihmandar olarak
Bekir’i talep etmişti. Bu, Bekir’i alternatifsiz kılan bir durumdu ve
öğrencilik yılları için, ayda sadece birkaç gün çalışarak kusursuz bir gelir
elde ediyordu. Diplomatın yoğun övgüsü sebebiyle kendisi dışında Türkiye’ye
gelecek olan Rus diplomatlar arasında da ufak çapta bir ün edinince Bekir için
hayat çok farklı bir yere evrildi. Rusya’ya davet edilmiş ve mezun olmadan önce
bir süre orada yaşama şansı da bulmuştu. Mezun olduktan sonra da bu işe devam
etti. Hayalini kurduğu hayat hemen hemen böyle bir şeydi. Bir sisteme, şirkete,
patrona, kişilere bağlı olmadan sadece müsait olduğu zamanlarda çalışıyor ve
fena da kazanmıyordu. Ailesi bu durumdan memnun değildi ama Bekir’in de çok
umurunda değildi. Evdekilerin gönlü olsun diye sabit maaşlı bir işe sahip olmak
yerine onlarla her gün bunun kavgasını yapmayı tercih ediyordu. Fakat bu
kavgalar içten içe yormuştu onu. Eve geç gitmeler, kimse uyanmadan evden
çıkmalar, tüm hafta sonunu dışarıda geçirmeler gibi davranışlarıyla başlayan
süreç, kendi hayatını bulandırmaya başlamasıyla devam etti. Nerede akşam orada
sabah, alkol, kısa süre devam etmiş olsa da uyuşturucu… Bunlar çok önemli
değildi. Günün sonunda dönüp dolaşıp yine eve geliyordu. Bir araba aldı
sonraları. Kimseye haber vermeden atlayıp bir yerlere gidiyordu. Çoğu zaman
başka bir şehirden <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“İyiyim, merak etmeyin!”</i>
diye bir haber geliyordu. Günlerce, bazen haftalarca süren yok olmalardı
bunlar. O yolculukların birinde gece yarısı önünde seyreden araba bir anda
yoldan çıkıp takla atmıştı. Bekir’den başka da gören olmamıştı kazayı. Hemen
yardıma koşmuş ve takla atan arabanın içinde tek başına bir kadın olduğunu
görmüştü. Vücudundan kanlar süzülüyordu. Hemen ambulansa haber vermişti Bekir. Kadın
hemen hastaneye kaldırılmış ve yanında kimse olmadığı için bütün bu süre
boyunca refakatçisi Bekir olmuştu. Önemli bir şeyi yoktu neyse ki ama o ıssız
vakitte Bekir’in orada olması yine de büyük şanstı. Kadınlar <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Kahramanım!”</i> psikolojisi ile böyle
durumlara kayıtsız kalamaz ama bu hikâyede kayıtsız kalamayan taraf Bekir olmuştu.
Üniversitedeki büyük aşkı Sedef’in başka bir şehre taşınmasıyla ayrılmışlar ve
Bekir de kalbinin bütün kapılarını dünyadaki bütün kadınlara kapatmıştı. Kaza
yapan kadının adı Bilge’ydi. Bekir’in kaçış seanslarından birini yaşadığı o
gece, Bilge de tek başına tatile çıkıyordu. Babası yıllar önce terk etmişti
Bilge ve annesini. Annesi de kızıyla çok ilgili sayılmazdı. Bilge, belli bir
yaşa geldikten sonra tek başına bir hayat kurmuştu kendine. Bekir’in, kendi
hayatını bulandırdığı o dönemde ancak yeni bir heyecan onu kendine
getirebilirdi ve bu heyecan Bilge’ydi. Cansu’nun yıllar önce bahsettiği
hikâyenin bir parçasını bulmuştu. Şehirlerarası, ıssız bir yolda, hemen önünde
takla atan bir araba ve o arabadan Bekir sayesinde kurtulmuş tek başına bir
kadın. Gerçekten güzel hikâyeydi. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Çok geçmeden evlendiler.
O sarsak, bunalımlı hayatından çıkmıştı. Düğün geceleri için bir kamera kaydı
hazırlamıştı. Kameranın karşısına geçip <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Herkes
benim seni kurtardığımı zannediyor ama ben seni değil sen beni kurtardın.”</i>
demişti ve bunu herkesin bilmesini sağlamıştı. O konuşmayı izlemek, yaşanması
gereken bir tecrübeydi. Herkesin tüyleri diken diken olmuş, kaydı izleyen pek
çok kişinin gözleri dolmuştu. Evleneceği kadına sevgisini anlatmanın, bunu
bütün dünyaya anlatmanın ve Bilge’yi onurlandırmanın kusursuz bir yoluydu. Bilge’yle
uzun ve mutlu bir yaşam hayal etti. Birlikte eğleniyor, seyahat ediyor, resim
bile yapıyorlardı. Beş senelik bir sınır koymuşlardı kendilerine. Beş sene
çocuk yapmayacak, bu süreyi olabildiğince çok seyahatle geçirecek, birlikte
dünyadan bütün heveslerini alacaklardı. Fakat bunların hiçbirinin asla gerçek
olmayacağı birkaç sene içerisinde belli oldu. Aslı için bir öngörümüz vardı.
Evlendikten sonra Mustafa’yı sosyal hayatından soyutlayacak, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sadece kendisine bağımlı bir adam hâline
getirecek, kendi mutsuzluğuna hapsedecekti. Haksız da çıkmamıştık. Yeni evli
bir çift olmanın gereklerini yerine getirircesine aramıza katıldıkları birkaç
görüşmeden sonra kopma başlamıştı. Sürpriz yoktu. Hepimiz bunu bekliyorduk. Ama
Bilge için bunların kıyısından bile geçebilecek herhangi bir düşüncemiz yoktu.
Evliliğe giden süreçte o da aramıza katılmış, sohbetlerimize eşlik etmiş,
bizden biri olmuştu. Mutluluk vericiydi bu durum. Bunun anlamı şuydu: Bekir
bizimle kalıyordu. Babam hep derdi ki <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Ne
kadar seversen sev, ne kadar mutlu olursan ol, ne kadar uyumlu olursan ol. Aynı
evde yaşamaya başlamadan ne olacağını bilemezsin.”</i> Bekir ve Bilge’nin
evliliği bunun kanıtıydı. Bekir, evlendiklerinden yaklaşık iki ay sonra Köşe Masa’ya
bir hışımla geldi. İlk birayı dört yudumda içti, ikincisini de öyle. Nefesi
yetse tek yudumda bitirecekti ya… Sadece ikimiz vardık ve sabırla konuşmaya
başlamasını bekledim. Üçüncü birası geldiğinde ben daha ilkini henüz
yarılamıştım. Sonra döndü ve dedi ki <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bir
kadın hiçbir şeyden mi mutlu olmaz?”</i> Nasıl yani? Hiçbir şeyden mutlu
olmamak ne demekti Bekir? <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Evliliğin
anlamı benim için…”</i> diye başladı söze. Sonu pek iç açıcı olmayacaktı bu
konuşmanın. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“…önümüzdeki elli sene
boyunca aynı kadınla aynı sabaha uyanmaya karar vermek demekti. Her sabah öfkeyle
uyanmak, ona dokunmana, şefkat göstermene izin vermemesi, kahvaltıyı hazırlayıp
onu öperek uyandırdığında sırtını dönüp rahat bırakmanı istemesi ve uyumaya
devam etmesi… Kendi kendine kahvaltı yapmak zorunda kalmak ve senden sonra
gelip kahvaltısını yaptığında sanki hiçbir şey olmamışçasına gidip kahvesini
hazırlayıp getirdiğinde ve bunu da ‘Ruhum’ diye sunduğunda ‘İstemiyorum’ diye
karşılığını almak.”</i> Bekir, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Ruhum”</i>
derdi Bilge’ye. Ne büyük söz ve de ne kadar özel. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Yüzü bir an olsun gülmüyor. Hiçbir şeyden mutlu olmuyor. Gerilimden
besleniyor. Bu kadar mutsuz olmaya, sürekli tartışmaya insanın gücü yeter mi?”</i>
O gün zamanla her şeyin düzeleceğini söyleyerek telkin etmiştim Bekir’i.
Konuyla ilgili yapabileceklerimin bir sınırı vardı ve sonraki çabalar da bu
evliliği kurtarmaya yetmemişti. Çok daha önceleri boşanmaları gerekiyordu
aslında ama evli olan bir insana boşanması gerektiğini söyleyemezsiniz. Hiçbir
zaman mutlu olmadığı baba evine dönmüştü. Yaşadığın evlerden, yaşadığın
hayattan, kadınlardan ne çekmiştin be Bekir! </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Halil, üniversiteye
başladığından beri yalnız yaşıyordu. Bekir’in boşanma sürecinde de birlikte eve
çıkmaları gündeme gelmişti ama yaşadıkları olağan bir tartışmadan sonra bir
daha açılmamak üzere konu kapanmıştı. Alışkanlıklar kolay kolay değişmez.
Halil’in de tek başına yaşama alışkanlığı değişecek türden değildi. Bilge’yle
boşandıktan sonraki bir yıllık süreçte yine kilitledi bütün kapılarını. Tam bir
sene sonra biriyle tanıştı ve yeni bir hayal kırıklığı yaşadı. Sonra bir diğeri
ve bir diğeri daha… Evde de gerilim arttıkça artıyor, artık ailesiyle birlikte
dört duvara sığmıyordu. Ayrı bir eve çıkmaya kesin olarak karar vermiş ve bunu
ailesiyle paylaşmıştı en sonunda. Bu, çoktan yapılması gereken bir şeydi. Olay,
ciddiye bindiğinde ise annesinin <span style="mso-bidi-font-style: italic;">vetosuyla
karşılaşınca</span> başlamadan bitmişti bu macera. Erkek çocuklarının, anne
bağımlılıkları kusursuz bir güçtür. En azından, bu topraklarda büyüyen bir
erkek çocuğu için böyledir. Sonra bulantı günleri başladı tekrar. Alkol,
uykusuzluk, kaçış… Düşüncelerine ölüm fikri de o dönem yerleşti. Buna anlam
veremiyordum. Bekir gerçek bir acı yaşamamıştı. En basiti, bir ölüm görmemişti.
Gerçek bir acıyla yüzleşmemiş biri ölüme nasıl olurdu da bu kadar
yaklaşabilirdi? Aslında Halil bir şey söylemişti bununla ilgili: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bu çocuk okuduğu her kitaptan, dinlediği
her hikâyeden, şarkı sözlerinden melankoliyi alıyor kendine. Bu
değiştirilebilir mi bilmiyorum ama aynı şeylerden çıkardığımız farklı sonuçları
masanın üstüne koyup bakalım. Ben, kurallara ve mantığa uygunluğunu alıyorum.
Tarık, felsefesini alıyor. Mustafa, işine geleni alıyor. Bekir ise melankoliyi
ve dramı alıyor. Beni asıl korkutan şey ise bunları içinde biriktiriyor. Şu
birkaç yılda saçları beyazladı iyice. Gamsız adamın saçları beyazlamaz, içinde
biriktiriyor. Eceliyle ölen yazarlardan neden bahsetmiyor? Bahsettikleri hep
intihar edenler, erken yaşta ölenler, faciayla ölenler…”</i> Halil’in ne demek
istediğini çok iyi anlamıştık o gün ama yorum yapamamıştık.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;"><span style="mso-tab-count: 1;"> </span>Telefon
çalıyor. Hattın diğer ucunda Halil var: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bekir
gitmiş. Seni almaya geliyorum.”</i> Sanki dünyaya milyonlarca kez gelmişim
gibi, en yakın arkadaşımla ilgili her gün böyle haberler alıyormuşum gibi,
cevabından korkmadan sordum: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Nereye?”</i>
Halil benim kadar soğukkanlı değildi. Sesi titriyordu. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bilmiyorum.”</i> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Elimde, Bekir’den geriye
kalan ve Halil’in bana teslim ettiği bir mektup vardı. İçinde ne olduğunu çok
merak etmişti Halil ama verdiği sözü tutmak istiyordu. O sözü tutacağını
bildiği için de Bekir onu seçmişti. Yine de ben okurken yanımda olmak istedi. Ben
de müsaade ettim.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Tarık,</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Halil’e, belli bir tarihte sahibine teslim edilmek üzere bir
mektup yazarak bir avukata teslim edebilir miyim diye sordum. Anglosaksonların
böyle bir âdetinin olduğunu ama bizim buralarda böyle şeylerin olmadığını
söyledi. Ondan rica ettim, ne de olsa avukattı. İlk başta pek yanaşmadı ama,
arkadaş işte, ikna ettim bir şekilde. Sadece bir kereye mahsus Anglosaksonlar
gibi davranacaktı. Zor olmasa gerek diye düşündüm. Bu mektubu sana vermesini
istediğim tarihte hâlâ gitmemiş olsaydım mektubu ondan geri isteyecektim. Her
zaman olduğu gibi duygularını belli etmedi ama bence biraz tedirgin oldu. Söyle
ona hakkını helal etsin. </span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Gördüğüm en iyi dostlardık. Senin canın bana, benimki de sana
emanetti. Aynı dili konuşmamıza, aynı şeylerden hoşlanmamıza, birlikte tatile
gittiğimizde en ufak bir tartışma yaşamadan geri dönebilmemize gerek yoktu.
Canının birine emanet olması çok farklıydı. Ben hep bildim ki eğer bir gün bana
bir şey olursa geride kalan her şeyime Tarık sahip çıkar. Bunları ardımdan
omuzlarına bir yük bırakmak için söylemiyorum. Bunları dile getirmeme gerek
olmadan senin bunları hissedeceğini zaten biliyorum. Anlatmak istediğim şey
yaşadıklarımı anlatabileceğim yegâne insanın sen oluşudur. Arkamda bıraktığım
bir emanet de yok zaten. Ne bir eş, ne bir evlat, ne bir para… Bu durumun da
beni ayrıca rahatlattığını bilmeni isterim. Bizi bu kadar iyi dost yapan sebep
ise Cansu’nun bahsettiği o hikâyeyi oldurabilme isteğiydi. Bizi bir arada tutan
sebep buydu. Çok düşündüm, daha güçlü bir sebebi olamazdı. Bir hikâyemiz oldu
mu peki; işte ona pek emin değilim. Eğer bu bir intihar mektubu olsaydı işte o
zaman kusursuz bir hikâye olurdu.</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Son dönemeçte beni yönlendirdiğin psikolog arkadaşınla ilgili
durumları detaylıca bildiğini sanmıyorum. Aklımdakilerden kurtulmam için başarılı
olabilir miydi; inan bilmiyorum. İlk görüşmemizde ona ne anlatırsam anlatayım
sana asla bir şey söylemeyeceğine dair bir söz istedim. Psikologların etik
ilkeleri gereği bu sözü vermek onun için zor olmadı. Bana sorarsan duygusal bir
şeyler hissetti bana karşı. O yüzden terapiyi bırakıp başka birilerine
yönlendirmek istedi. Ödüm kopar ya hani merak ettiğim bir şeyi de bilmeden
öleceğim diye; işte o yüzden psikologların danışanları ile olan ilişkisini de
biraz araştırdım. İntihara meyilli olan danışanlarla bir kontrat yapıldığını
biliyor muydun? Danışanı bağlayıcı bir unsur olması ve psikoloğun kendini
koruma ilkesi gibi sebeplerden ötürü yapılan bir kontratmış bu. Azrail ile
kontrat yapmak gibi bir şey sanırım. Çok ilgimi çekmişti bu durum ama
detaylarını öğrenmek istemedim. Yeni bir şey öğrenmeye de gücüm yoktu zaten. </span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Senin gerçek bir acı yaşamam gerektiğine yönelik sarsılmaz
inancın doğru değildi. Herkes tek seferde ölmez. Ölmek için illa trafik kazası
geçirmeye, kalp krizi geçirmeye, kanser olmaya gerek yoktur. Bazıları her gün
ve her an küçük küçük ölür. Bir kuyuya bırakıldığını ve o kuyudan çıkmak için
harcadığın bütün çabaya rağmen bir türlü çıkamadığını düşün. Çıkamadığın o
kuyuya sürekli birilerinin gelip bir bardak su döktüğünü düşün bir de. Suyun
seviyesi henüz ayak bileklerindeyken o kuyudan çıkmak için umudunu koruyor
olursun. Bel hizana geldiği zaman tedirginlik başlar. Boyun hizana geldiğinde
umudun iyice azalır ve küçük çırpınmalar başlar. Su seviyesi ağzını ve burnunu
geçmeye başladığında ise tam anlamıyla çırpınmaya başlarsın ve nefes almakta
zorlanırsın. Suyun seviyesi boy hizanı geçtiği zaman ise artık yapacak bir
şeyin kalmamıştır. Nefes alamıyorsundur. İşte ben böyle öldüm. Ağır ağır, her
gün biraz daha öldüm. O kitabı kütüphanemde gördüğünde su burun hizasını
geçmişti. Nefes almak için parmak uçlarımla yukarı doğru sıçramalar yapmam ve
çırpınmam gerekiyordu. Annemin, babamın, Bilge’nin ve tüm insanların
bencillikleri, bencilliklerine bağlı kötülükleri ve bu kötülüklerin deldiği
beynim ve ruhum bir bardak su olarak içinde bulunduğum kuyuya döküldü. </span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Hatırlar mısın çadır kampına gittiğimiz bir hafta sonu
Mustafa’nın bir arkadaşı ailesiyle bize katılmıştı. Babalar eğlenirken anneler
çocuklarıyla ilgileniyordu. Ama Mustafa’nın arkadaşı farklıydı. Neredeyse hiç
yerinde oturmamış, huysuzluktan ortalığı yakıp yıkan küçük kızıyla ilgilenmiş
ve karısına seslenmemişti bile. Bazı küçük detaylar çok şey anlatır. Düşünceli
bir adamdı o ve en önemlisi bencil değildi. Çocuğuyla en az annesi kadar ilgilenmesi
gerektiğinin farkındaydı, “Of!” bile dememişti. Karısını seviyor olmalıydı ama
asıl konu sevmesi değil bunu davranışları ve sorumluluklarıyla anlamlı
kılmasıydı. Biz ise bütün hayatımızı birilerini sevdiğimizi söyleyerek geçiriyorduk.
Ailemizi, arkadaşlarımızı, yanında çalıştıklarımızı, yanımızda çalışanları,
insanları… Tüm sevgimiz sadece söylemekten ibaretti. Hayatın bize yüklediği
misyonları yıkılamaz kurallar zannediyor ve ona göre davranıyorduk. Bu
kurallara göre çocuklarla anneleri ilgilenmeliydi. Daha da kötüsü bu kuralları
yıkmak imkânsız değilken işimize geldiği gibi yaşamayı tercih ettik. Ben, ailemden,
Sedef’ten, Bilge’den ve başka birinden böyle bir ayrıcalık istemedim. Benimle
ilgilensinler istemedim, beni rahat ettirsinler istemedim. Sadece beni rahat
bırakmalarını istedim. Bu kadar bencil nasıl olabilir insan, dünyada kendinden
başkaları yokmuş gibi nasıl davranır, anlık telaşları tüm mutluluğuna nasıl
tercih edebilir bunu anlayamadım. Belki ben de onlar gibiyim. Dünyayı kendi
baktığım yerden görebiliyordum sadece. Her gün öldürüyoruz birbirimizi. Ben
sadece buna direnç gösteremeyen taraftayım. </span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Sen şimdi diyeceksin ki “Halil’in yaptığını yaparak, kimseyi
takmadan, ailenden kaçmak bu kadar mı zordu?” İnsanlara anlatamadığım şeylerden
biri de bu biliyor musun desem kızarsın bana eminim. Ama öyle. Bu yaradılıştır.
Halil’in varlığı bunu yapmak için uygun olabilir. Ama benimki değildi. Öylece
her şeyi reddedip, her şeyi bırakıp, vazgeçip gidemedim işte. Yapamadım. Ama
artık dayanamıyorum. </span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Bir çıkış kapısı aramaya başladığım dönemde ilk olarak tek başıma
yaşama fikri geldi aklıma. Geçici de olsa bana nefes aldırabilecek bir çözüm gibi
görünmüştü. Bilge’yle evlenmeden önce yoklamıştım evdekileri ama ters tepmişti.
Boşandıktan sonraki kesin kararlı girişimim ise anne duvarına çarpmıştı. Sonra
evlenmek dedim, işte bu bir çözüm. Sevdiğin bir kadın, yeni bir yuva, bambaşka
bir hayat… Bunu başardım ama faciayla son buluşunu hepiniz seyrettiniz. Belki
de ben hiç sevmedim Bilge’yi. Ben Bilge’nin beni kurtarma ihtimalini sevdim.
Eğer öyleyse ben de bencildim. Hem de affedilemeyecek kadar çok. Aklıma gelen
yeni çözüm ise her şeyi geride bırakıp başka bir yere gitmek. Uzunca bir
süredir bunun hazırlığını yaptım. En önemlisi ise kimsenin arayarak beni
bulamayacak olmasıydı. Geride kalanlar, yani sizler için ölümden bir farkı
muhakkak olacaktır ama bir süre sonra bu yokluğa da herkes alışacaktır. Bu
mektubu bırakmamın en önemli amaçlarından biri de ölmediğimi bilmenizdir. Bir
gün geri döner miyim bilmiyorum. Gideceğim yerde birilerinin beni öldürmeye
çalışmayacağının garantisini veremem elbette ama bence denemeye değer. Belki de
hayata dönebilirim kim bilir. </span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">İntihar etmeyi düşündüğümü zannediyordun ve ben bunu
biliyordum. Psikolog arkadaşınla beni görüştürmen, dördüncü sıradaki kitabı
okuduktan sonra ölümden hiç bahsetmemen… En başından beri biliyorum bunu.
Haksız sayılmazdın, uzun süre düşündüm kendimi öldürmeyi ama cesaret edemedim.</span></i><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;"> <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Bu
düşünce ne zaman yerleşti aklıma bilmiyorum. Aradığın cevabın ölüm olduğuna
tamamıyla emin olduğun an bir iç huzura kavuşulduğunu duymuştum. Öyle bir iç
huzur da uğramadı bana. Yaşadıklarım buna yetmedi belki de. Ama ben zaten her
gün tekrar tekrar öldüm. Ruhum ölürken bedenimin yaşaması bir şey ifade etmiyor.
İnsanoğlu gariptir gerçi. Sevdikleri ölümcül hastalıklarından kıvranırken bile
keşke ölse de kurtulsa bu acılardan der ama bir yandan da hareketsiz uzansın,
acı çeksin ama yeter ki nefes alsın ister. Bu bencillik insanları
yalnızlaştıracak, yalnızlık öldürecek. </i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Cansu’nun bahsettiği, bizi bir arada tutan hikâye vardı ya
ben şimdi onu tek başıma almaya gidiyorum. Bu benim sana ihanetimdir. Ben de
şimdi senin bulunduğun kuyuya bir bardak su döküyorum. Kimseye kırgın değilim.
Üzgün değilim. Borçlu hiç değilim. Beni rahatsız eden tek duygum sana karşı
olan mahcubiyetim. Halil’le birbirinize sahip çıkın. Mustafa için bir şey
söyleyemem ama Halil kaybedilmemesi gereken bir dost. Her şey için üzgünüm. Ama
her şey için!</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.0pt; line-height: 150%;">Halil için bir kere sesli
olarak sonra da dört kere içimden okudum mektubu. Halil, birkaç tane sigara
içti ben okurken. Hiçbir şey demedi. Mektubu katlayıp zarfa koyduğumda
birbirimize öylece bakıyorduk. </span></div>
<!--[if gte mso 9]><xml>
<o:OfficeDocumentSettings>
<o:RelyOnVML/>
<o:AllowPNG/>
</o:OfficeDocumentSettings>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:TrackMoves/>
<w:TrackFormatting/>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:DoNotPromoteQF/>
<w:LidThemeOther>TR</w:LidThemeOther>
<w:LidThemeAsian>X-NONE</w:LidThemeAsian>
<w:LidThemeComplexScript>X-NONE</w:LidThemeComplexScript>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
<w:SplitPgBreakAndParaMark/>
<w:EnableOpenTypeKerning/>
<w:DontFlipMirrorIndents/>
<w:OverrideTableStyleHps/>
</w:Compatibility>
<m:mathPr>
<m:mathFont m:val="Cambria Math"/>
<m:brkBin m:val="before"/>
<m:brkBinSub m:val="--"/>
<m:smallFrac m:val="off"/>
<m:dispDef/>
<m:lMargin m:val="0"/>
<m:rMargin m:val="0"/>
<m:defJc m:val="centerGroup"/>
<m:wrapIndent m:val="1440"/>
<m:intLim m:val="subSup"/>
<m:naryLim m:val="undOvr"/>
</m:mathPr></w:WordDocument>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="false"
DefSemiHidden="false" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="376">
<w:LsdException Locked="false" Priority="0" QFormat="true" Name="Normal"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="heading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="heading 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="heading 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="heading 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="heading 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="heading 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="heading 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="heading 9"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 5"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 6"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 7"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 8"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="toc 9"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Normal Indent"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="footnote text"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="annotation text"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="header"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="footer"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="index heading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="35" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="caption"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="table of figures"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="envelope address"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="envelope return"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="footnote reference"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="annotation reference"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="line number"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="page number"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="endnote reference"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="endnote text"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="table of authorities"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="macro"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="toa heading"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Bullet"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Number"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List 5"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Bullet 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Bullet 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Bullet 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Bullet 5"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Number 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Number 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Number 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Number 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="10" QFormat="true" Name="Title"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Closing"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Signature"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="Default Paragraph Font"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Body Text"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Body Text Indent"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Continue"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Continue 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Continue 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Continue 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="List Continue 5"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Message Header"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="11" QFormat="true" Name="Subtitle"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Salutation"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Date"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Body Text First Indent"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Body Text First Indent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Note Heading"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Body Text 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Body Text 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Body Text Indent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Body Text Indent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Block Text"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Hyperlink"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="FollowedHyperlink"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="22" QFormat="true" Name="Strong"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="20" QFormat="true" Name="Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Document Map"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Plain Text"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="E-mail Signature"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Top of Form"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Bottom of Form"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Normal (Web)"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Acronym"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Address"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Cite"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Code"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Definition"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Keyboard"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Preformatted"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Sample"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Typewriter"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="HTML Variable"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Normal Table"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="annotation subject"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="No List"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Outline List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Outline List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Outline List 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Simple 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Simple 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Simple 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Classic 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Classic 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Classic 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Classic 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Colorful 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Colorful 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Colorful 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Columns 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Columns 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Columns 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Columns 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Columns 5"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Grid 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Grid 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Grid 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Grid 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Grid 5"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Grid 6"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Grid 7"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Grid 8"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table List 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table List 4"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table List 5"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table List 6"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table List 7"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table List 8"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table 3D effects 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table 3D effects 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table 3D effects 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Contemporary"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Elegant"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Professional"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Subtle 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Subtle 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Web 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Web 2"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Web 3"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Balloon Text"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="Table Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Table Theme"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" Name="Placeholder Text"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" QFormat="true" Name="No Spacing"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" Name="Light Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" Name="Light List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" Name="Light Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" Name="Medium Shading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" Name="Medium Shading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" Name="Medium List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" Name="Medium List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" Name="Medium Grid 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" Name="Medium Grid 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" Name="Medium Grid 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" Name="Dark List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" Name="Colorful Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" Name="Colorful List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" Name="Colorful Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" Name="Light Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" Name="Light List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" Name="Light Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" Name="Medium List 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" Name="Revision"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="34" QFormat="true"
Name="List Paragraph"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="29" QFormat="true" Name="Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="30" QFormat="true"
Name="Intense Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" Name="Medium List 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" Name="Dark List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" Name="Colorful Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" Name="Colorful List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" Name="Colorful Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" Name="Light Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" Name="Light List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" Name="Light Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" Name="Medium List 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" Name="Medium List 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" Name="Dark List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" Name="Colorful Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" Name="Colorful List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" Name="Colorful Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" Name="Light Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" Name="Light List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" Name="Light Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" Name="Medium List 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" Name="Medium List 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" Name="Dark List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" Name="Colorful Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" Name="Colorful List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" Name="Colorful Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" Name="Light Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" Name="Light List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" Name="Light Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" Name="Medium List 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" Name="Medium List 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" Name="Dark List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" Name="Colorful Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" Name="Colorful List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" Name="Colorful Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" Name="Light Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" Name="Light List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" Name="Light Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" Name="Medium List 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" Name="Medium List 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" Name="Dark List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" Name="Colorful Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" Name="Colorful List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" Name="Colorful Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" Name="Light Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" Name="Light List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" Name="Light Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" Name="Medium List 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" Name="Medium List 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" Name="Dark List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" Name="Colorful Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" Name="Colorful List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" Name="Colorful Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="19" QFormat="true"
Name="Subtle Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="21" QFormat="true"
Name="Intense Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="31" QFormat="true"
Name="Subtle Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="32" QFormat="true"
Name="Intense Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="33" QFormat="true" Name="Book Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="37" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" Name="Bibliography"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" SemiHidden="true"
UnhideWhenUsed="true" QFormat="true" Name="TOC Heading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="41" Name="Plain Table 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="42" Name="Plain Table 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="43" Name="Plain Table 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="44" Name="Plain Table 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="45" Name="Plain Table 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="40" Name="Grid Table Light"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46" Name="Grid Table 1 Light"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="Grid Table 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="Grid Table 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="Grid Table 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="Grid Table 5 Dark"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51" Name="Grid Table 6 Colorful"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52" Name="Grid Table 7 Colorful"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="Grid Table 1 Light Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="Grid Table 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="Grid Table 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="Grid Table 4 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="Grid Table 5 Dark Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="Grid Table 6 Colorful Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="Grid Table 7 Colorful Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="Grid Table 1 Light Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="Grid Table 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="Grid Table 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="Grid Table 4 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="Grid Table 5 Dark Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="Grid Table 6 Colorful Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="Grid Table 7 Colorful Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="Grid Table 1 Light Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="Grid Table 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="Grid Table 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="Grid Table 4 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="Grid Table 5 Dark Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="Grid Table 6 Colorful Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="Grid Table 7 Colorful Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="Grid Table 1 Light Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="Grid Table 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="Grid Table 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="Grid Table 4 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="Grid Table 5 Dark Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="Grid Table 6 Colorful Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="Grid Table 7 Colorful Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="Grid Table 1 Light Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="Grid Table 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="Grid Table 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="Grid Table 4 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="Grid Table 5 Dark Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="Grid Table 6 Colorful Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="Grid Table 7 Colorful Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="Grid Table 1 Light Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="Grid Table 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="Grid Table 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="Grid Table 4 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="Grid Table 5 Dark Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="Grid Table 6 Colorful Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="Grid Table 7 Colorful Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46" Name="List Table 1 Light"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="List Table 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="List Table 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="List Table 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="List Table 5 Dark"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51" Name="List Table 6 Colorful"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52" Name="List Table 7 Colorful"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="List Table 1 Light Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="List Table 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="List Table 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="List Table 4 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="List Table 5 Dark Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="List Table 6 Colorful Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="List Table 7 Colorful Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="List Table 1 Light Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="List Table 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="List Table 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="List Table 4 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="List Table 5 Dark Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="List Table 6 Colorful Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="List Table 7 Colorful Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="List Table 1 Light Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="List Table 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="List Table 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="List Table 4 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="List Table 5 Dark Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="List Table 6 Colorful Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="List Table 7 Colorful Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="List Table 1 Light Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="List Table 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="List Table 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="List Table 4 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="List Table 5 Dark Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="List Table 6 Colorful Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="List Table 7 Colorful Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="List Table 1 Light Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="List Table 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="List Table 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="List Table 4 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="List Table 5 Dark Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="List Table 6 Colorful Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="List Table 7 Colorful Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="46"
Name="List Table 1 Light Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="47" Name="List Table 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="48" Name="List Table 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="49" Name="List Table 4 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="50" Name="List Table 5 Dark Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="51"
Name="List Table 6 Colorful Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="52"
Name="List Table 7 Colorful Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Mention"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Smart Hyperlink"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Hashtag"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Unresolved Mention"/>
<w:LsdException Locked="false" SemiHidden="true" UnhideWhenUsed="true"
Name="Smart Link"/>
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin-top:0cm;
mso-para-margin-right:0cm;
mso-para-margin-bottom:10.0pt;
mso-para-margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri",sans-serif;
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;
mso-fareast-language:EN-US;}
</style>
<![endif]-->Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-50444350423848489262020-02-02T03:57:00.000-08:002020-02-02T05:01:44.279-08:00Kobe Bryant<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6wILeIft9puWP9rCi5CXePniXm6mvi0LDb_EKWSFJmK2Vb4S9UjKK0RJ1tL6EPeeUlPkezon42AmriGD_jYiwmUG21xRVafMRnBBVP9xqPHzxskdl_782eFm_82-EBTHvqxDBfpaKCiU/s1600/WhatsApp+Image+2020-02-02+at+12.02.34.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="704" data-original-width="511" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6wILeIft9puWP9rCi5CXePniXm6mvi0LDb_EKWSFJmK2Vb4S9UjKK0RJ1tL6EPeeUlPkezon42AmriGD_jYiwmUG21xRVafMRnBBVP9xqPHzxskdl_782eFm_82-EBTHvqxDBfpaKCiU/s320/WhatsApp+Image+2020-02-02+at+12.02.34.jpeg" width="231" /></a>Yıllardır, filmlerle ve kitaplarla ilgili yorumlarımı yazdığım bir blogum var benim. Son düzlükte <b>Netflix'</b>teki <b>Iverson </b>belgeselini izledikten sonra koşarak bir şeyler yazmak istemiştim ve <b>Iverson'</b>dan uzun uzun bahsederken <b>Kobe'</b>nin benim için ne anlama geldiğine de değinmiştim. İlgili yazıma <a href="https://genc-adam.blogspot.com/2018/02/iverson.html">bu linke tıklayarak</a> ulaşabilirsiniz. Benim de pek çok çocuk gibi bir çocukluk kahramanım var ve elbette bu hikâyenin bir de başlangıcı var. Bu ülkenin çocukları için basketbolda hayal gücü <b>Mirsad Türkcan'</b>ın <b>NBA'</b>e girmesiyle evrilmiştir. <b>Michael Jordan </b>ile başlayan <b>NBA'</b>in evrenselleşme politikası, 1996 draftından <b>NBA'</b>e giriş yapan <b>Kobe </b>ve <b>Iverson </b>ile zirve yapmıştı. İzleyip görebilmek, hayal edebilmek için önemliydi ve <b>Mirsad Türkcan </b>ile beraber <b>NBA </b>maçları da naklen yayın olarak ülkemizde boy göstermeye başlamıştı. Henüz on yaşına gelmemiş, hayalleri dünyadan büyük bir çocukken ben de o basketbol topunun peşindeydim. Gece uyanıp <b>NBA </b>maçlarını izlememe izin vermek için babamın ve annemin anlayış katsayısı pek de yüksek değildi. Benim tutkum ikna etmeye yeterli değildi belki de bilmiyorum. Ve bir gece, bir <b>NBA </b>maçını izlemek için gizlice uyandım. Antreman sahasında, takımdaki arkadaşlar bir gece önceki maçın sohbetini yaparken uzak kalmak koyuyordu. On bir yaşındaki bir çocuk için ağır bir travmaydı. Tarih yaprakları 14 Haziran 2000 tarihini gösterdiği zaman o yıl ki NBA Final Serisi dördüncü maçı oynanıyordu. Sadece adını duyduğum ve ertesi gün gazetelerin spor sayfalarında fotoğraflarını gördüğüm <b>Shaquille O'neal, Kobe Bryant, Reggie Miller </b>gibi oyuncuları sahada görme zamanıydı. <b>Lakers, Shaq'</b>ın tartışmasız MVP olduğu normal sezonun ardından final serisinde <b>Indiana Pacers</b> ile oynuyordu. Seride 2-1 öndeydiler ve serinin kırılma maçı uzatmaya gitmişti. <b>Michael Jordan'</b>ın mirası henüz paylaşılmamışken dönemin oyuncuları için zirvede <b>Shaq </b>vardı. Dönemin ele avuca sığmaz gençlerinden <b>Kobe </b>ile ligin en ölümcül ikilisi olmuşlardı. Uzatma dakikalarına giden maçta <b>Kobe </b>sakat bileği ile sahadayken, bitime 2:33 kala <b>Shaq'</b>ın faul limitini doldurup kenara gelmesiyle ibre tamamen <b>Pacers'</b>a dönmüştü. Tam o anda, ligin efsanelerinden birine dönüşecek <b>Kobe'</b>nin ilk gerçek kahramanlığını izleyeceğimizden habersizdik. <b>Pacers, </b>iki pozisyon üst üste <b>Shaq'</b>tan kurtulan pivotu<b> Rik Smits'</b>e topu indirmiş, o da rahatlıkla sayıları takımının hanesine yazdırmıştı. Buna karşılık <b>Kobe </b>de müthiş bir öz güvenle iki pozisyon üst üste üç sayı çizgisinin üstüne basarak rakibinin üstünden çıkardığı şutlarla sayıyı buluyor ve <b>Pacers'</b>a bu fırsatı vermiyordu. Elleriyle ve mimikleriyle yaptığı <i>"Sakin olun, ben buradayım!"</i> hareketi ise çok şey anlatıyordu. Nitekim son pozisyonda kaçan şutu pota altında tipleyerek uzatmalardaki sekizinci sayısını atmış ve maçı kazanarak final serisini bir anlamda takımına kazandırmıştı. O gün eğer, girilebilecek bir <b>Twitter</b> ve <b>Instagram</b> olsaydı, hakkında uzun uzun methiyeler düzer, kısa aralıklarla <b>Kobe'</b>den bahseden hikâyeler paylaşırdım. İşte benim hayranlığım, bir başka deyişle topu potaya atarken <i>"Kobeeee!" </i>diye haykırışım tam olarak o gün başladı. Ertesi gün doğum günümdü ve on birinci yaşımı tamamlayacaktım. Bugün ise neredeyse otuz bir yaşındayım ve yirmi yıldır yeryüzüne gelmiş ya da geçmiş hiçbir insana bu kadar büyük hayranlık duymadım. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Çocukluk kahramanım diyebileceği bir figüre sahip olan herkesin hemfikir olduğu konu şudur ki: eğer o kahramanlar bizim gibi etten, kemikten bir insansa günün birinde onların öleceğine asla ihtimal vermezsiniz. Sanki öyle bir zaman gelecektir ki sessiz, sedasız, kimsenin haberi olmadan yıldızlara yükseleceklerdir. İşte benim gibi insanlar için de trajedi tam olarak burada başlıyor. Çocukluk kahramanınız bir helikopter kazasında ölemez, bu olamaz, buna inanmak için çok fazla şeye ihtiyacım vardı. Haberler ilk düşmeye başladığında <b>Twitter'</b>da Amerikan medya kuruluşlarının hesaplarını gezerken bunun yalan bir haberden ibaret olmasını ne kadar çok istediğimi anlatamıyorum bile. Ben pek ağlamam, yani her insan gibi beni ağlatacak anlarım olur elbet ama en son ne zaman ağladığımı hatırlamıyorum bile. O gece bir ara, dört kızının birden aynı helikopterde olduğu haberini okuduğum zaman ise kendimi tutamadığımı itiraf etmeliyim. Binlerce kilometre, kıtalarca ve okyanuslarca uzaktaki, hiç görmediği, tanımadığı, dokunamadığı biri için ağlar mı insan? Ağladım. Çünkü ben büyürken hep <b>Kobe</b> vardı, emekliliğini açıkladığında artık çocuk olmadığımı hissetmiştim. Öldüğünde ise sanki benim çocukluğum da kahramanıyla birlikte ölmüştü. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Hayatıyla ve basketbol kariyeriyle ilgili gerekli gereksiz pek çok detayı biliyorum. <b>Vanessa </b>ile evlenmesini istemedikleri için ailesiyle arasının açık olduğunu(ki nikah törenine katılmadılar), bu sürecin ilk kızı doğana kadar sürdüğünü, annesinin yediğinde çok beğendiği <b>Kobe </b>usulü biftekten ötürü ona bu adı verdiğini, sonradan değişse de <b>NBA'</b>de forma giyen en genç oyuncu olduğunu, en sevdiği çizgi film karakterini... Ama burada nasıl biri olduğunu anlatmak istediğime emin değilim. Günlerdir uzun uzun kariyerinin ve hayatının bütün kilometre taşlarını birlikte okuduk ve izledik. Ben daha çok, benim için ne ifade ettiğini anlatmayı istiyorum. Kelimelerin gücü buna yetebilir mi emin değilim ama kelimelerimin gücü buna yetmeyecektir şüphesiz. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Onun hayatını üç dönemde değerlendirdim hep. İlki, kendini anlatmaya ve tanımaya çalıştığı, aynı zamanda egosunun tırmandığı ilk dönem. Daha on üç yaşındayken tüm zamanların en büyük basketbolcusu olmayı kendisine hedef koyan ve bunu başarmak için her şeyi yapmış bir çocuk. Sonraki döneminde o egonun sonuçlarını dünyaya sunduğu dönemdir ki 81 sayı atıp sezon ortalamasında 35 sayının üzerinde oynadığı zamanlardır. Olgunluk çağını seyretmekse bambaşka bir keyifti. İmtiyazlı geçmişinden ötürü saygı görmeyeceğini düşünerek hırçınlığa başvuran, oyunu kazanmak için sadece sayı atmak zorunda olduğu mental egosunu geride bırakan ve <i>"Black Mamba"</i>ya dönüştüğü bu olgunluk döneminde, dünyanın gördüğü gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan biri olmasının yanında artık bir rol modele dönüşmüştü. Saha içinde ve dışında yaptıkları, basketbol dışında da elde ettiği başarılarla birlikte neden bir basketbolcudan çok daha fazlası olduğunu görmek inanılmazdı. Aşili koptuğu zaman ayakta bile duramaması gerekirken çizgiye gelip iki serbest atışı kullanan adam oydu işte. O ve onun <i>"Mamba Mentality"</i>si onu takip eden milyonlarca insana çok şey öğütlüyordu. Bu hayatta üç şeyi çok sevdim: Kitaplar, filmler ve basketbol. Çocukluk kahramanım dediğim basketbol yıldızının yazdığı çocuk kitabının en çok satan kitaplar listesine girmesi ve <b>Oscar </b>kazanmış ilk ve tek <b>NBA </b>yıldızı olmasının bende yarattığı etkiyi hayal gücünüze bırakmak isterim. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Yıllardır hep bir soru sordum kendime: <i>"<b>Kobe'</b>ye bu kadar hayran olduğum için mi bu oyunu çok sevdim yoksa bu oyunu çok sevdiğim için mi bu adama bu kadar hayran oldum?" </i>Anlatmak istediğim şeyi örneklemem gerekirse <b>Michael Schumacher, F1'</b>i bıraktıktan sonra bir tek yarış bile izlemedim. Beni o spora seyirci yapan şey tamamıyla bir adamın varlığıydı. <b>Kobe'</b>den önce de basketbol benim için vardı, onunla bir tutkuya dönüştü ve halen izlemesi benim için büyük keyif. Fakat şimdi fark ediyorum ki o bıraktığı günden bu yana tek bir <b>NBA</b> maçı izlemedim. İzlediğim son maç ise <b>Kobe'</b>nin <b>Utah Jazz</b> potasına tamı tamına 60 sayı bıraktığı son maçıydı. Gecenin diğer maçında <b>Golden State Warriors </b>73. normal sezon galibiyetini alarak <b>Michael Jordan'</b>ın <b>Chicago'</b>sunun sahip olduğu 72 galibiyetlik rekorunu kırmak üzere parkeye çıkacaktı. Tarihin en büyük takımı olmak üzere sahaya çıkan <b>Stephen Curry </b>ve arkadaşları ilgiden çok uzaktı çünkü diğer tarafta<b> Kobe'</b>yi son kez izleyecektik. O maçı bitirebilmek için o gün işe geç kaldım. Açıkçası o an işten kovulsam bile umrumda değildi. Çok sevdiğim bir filmin çok sevdiğim bir repliğinde der ki <i>"Bir erkek her şeyden vazgeçebilir fakat tutkularından vazgeçemez."</i> <b>Kobe'</b>yi izlemek benim tutkumdu ve son maçını izlemekten vazgeçemezdim. Bütün bu beklentilere karşılık <b>Kobe,</b> kariyerinin en muazzam performanslarından birini sergilemiş, karşı potaya 60 sayı atarak bu rakama ulaşan en yaşlı oyuncu olmuş, maçı kazanmış ve mükemmel bir şovla yine tüm dünyanın spot ışıkları üstündeyken kariyerine <i>"Mamba Out!"</i> kelimeleriyle veda etmişti. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Şüphesiz ki bir baba çocukları arasında bir ayrım yapamaz fakat <b>Gigi'</b>nin basketbol tutkusu ve onun kişisel gelişimiyle <b>Kobe'</b>nin birebir ilgilenmesinden ötürü <b>Gigi </b>çok göz önündeydi. <b>Kobe'</b>nin ölüm yolculuğunda <b>Gigi'</b>nin de yanında olması bu ölümü çok daha dramatikleştiren sebep şüphesiz. Helikopter düşerken babasına sarıldığını, ağladığını, çok korktuğunu, <b>Kobe'</b>nin ise kızına hiçbir şey olmayacağını, her şeyin düzeleceğini telkin ettiğini düşünmekten alamıyorum kendimi. Günlerdir fotoğraflarına bakıyorum, videolarını izliyorum ve duygularım boğazıma düğümleniyor. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>Kobe'</b>den bana geriye kalan ise saatlerce izlediğim kolaj videoları, onu okumak için aldığım bir sürü antika değerindeki dergi nüshası, kendisine <b>Oscar</b> kazandıran kısa animasyon filmi <b>Dear Basketball,</b> <b>Didem'</b>le lise sıralarında yaptığım <i>"<b>Kobe </b>mi yoksa <b>Iverson</b> mı?" </i>tartışmaları ve sonu gelmeyen bir sürü anıdır. Hiç görmediğin biriyle, bir anıyı paylaşabilmenin değeri ise kesinlikle bambaşka bir hikâye. Basketbolu bıraktığı gün <b>Facebook'</b>ta bir fotoğrafını paylaşmış ve altına <i>"HEROES COME AND GO BUT LEGENDS ARE FOREVER" </i>yazmıştım. Şimdi ise <i>"Mamba Out!" </i>demekten alamıyorum kendimi. <i>"Out!"</i> derken ise bu kez geride bıraktığı maalesef ki dolu dolu yaşanmış bir <b>NBA </b>kariyeri değil, milyonlarca insana büyük bir yas ve aynı zamanda kocaman bir basketbol mirasıdır. <b>Kobe </b>de kızı <b>Gigi </b>de ışıklar içinde uyusunlar.</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-72128725546663105732019-03-07T02:42:00.002-08:002020-02-02T05:01:07.148-08:00Meğer Gitmek Demek Ölmek Demekmiş<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1-X7TkbgGXz4jF_NudFerPk0loLaRZOtaUUnfjeOgkuBZeLKD1rjTMbjtR_NUCPInSYLx4SJveOC2_yd5YCC6UEYGr3Y14ZxZ1-tRK8aIPtfjTmhRFbYHHAiPcq8v5mDtTxzu4lxbi3s/s1600/WhatsApp+Image+2019-01-13+at+21.19.27.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1079" data-original-width="1600" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1-X7TkbgGXz4jF_NudFerPk0loLaRZOtaUUnfjeOgkuBZeLKD1rjTMbjtR_NUCPInSYLx4SJveOC2_yd5YCC6UEYGr3Y14ZxZ1-tRK8aIPtfjTmhRFbYHHAiPcq8v5mDtTxzu4lxbi3s/s320/WhatsApp+Image+2019-01-13+at+21.19.27.jpeg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;">Cenaze törenleri iç açıcı merasimler
değildir. Defin sırasında orada bulunan herkes de aynı şeyi yaşamaz. Cenaze
sahibinin acısına ortak olmak bir duygudur belki ama tören bittikten sonra
herkes hayatına döner. Kaçınılmaz, değiştirilemez bir kuraldır bu. Gidilir,
destek olunur, geri dönülür. Bu ezberin bozulması da çok olası bir durum
değildir. Tam da böyle bir cenaze töreninde, birileri için hayat dururken
birileri için hâlâ aktığını hatırlamam gerekircesine, mezar taşlarının
fotoğraflarını çeken bir kadın görmüştüm. Sebebini o kadar merak ettim ki
yanına gidip ne yaptığını sormadan edemedim. Profesyonel bir fotoğrafçıydı ve
mezar taşı çalışması o güne kadar duyduklarım içerisinde en ilgi çekicisiydi. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“İnsan eliyle yaratılmış, enteresan
hikâyelere gebe yerlerdir mezarlıklar. Bir mezar taşı üstüne yazılmış birkaç
satır kelam çok şey anlatır bazen. En iyi fotoğraflar da arkasındaki hikâye en
iyi olanlardır.”</i> demişti. O kadar ilgimi çekmişti ki söyledikleri, eğer
mümkünse daha sonra görüşmek istediğimi söyledim. Çok memnun olacağını söyledi.
Birkaç gün sonra gittim yanına. Benim için asıl merak konusu birkaç cümleden
nasıl koca bir hikâyeye ulaşabildiğiydi. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Yazılanların
peşinden gidiyorum.”</i> dedi. Merhum veya merhumelerin isminden yola çıkarak
ailelerini ve arkadaşlarını buluyordu. Bir tanesini anlatmasını istedim. Önce
fotoğrafı gösterdi. Gösterdiği fotoğraftaki mezar taşında <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Meğer gitmek demek ölmek demekmiş!”</i> yazıyordu. Her kimse,
öldüğünde daha kırkında bile değildi. Her genç ölüm zordur elbet. Özellikle
anne ve baba için. Yaşlı bir anne ve babası vardı. Enteresandır; fotoğrafçıyı
geri çevirmemiş ve gözyaşlarıyla da olsa oğullarından bahsetmeyi kabul
etmişlerdi. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;">Hayatta keyif aldığı iki uğraşı varmış
oğullarının. Birisi çirkin, sevimsiz, gri renkli bir sokak kedisiyle oyalanmak
diğeri de kurumuş ekmeklerle deniz kenarına gidip balıkları beslemekmiş. Bir
gün yine balıkları beslemeye giderken annesi arkasından söyleniyormuş. Hep
söylenirmiş zaten. O gün annesini de ikna etmiş beraber gitmeye. Çok zor ikna
olduğundan bahsetmiş annesi. Fakat gittiklerinde o kadar keyif almış ki <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“keşke çok daha önceleri gitseydim”</i>
demiş ağlayarak. Kediyle yıldızları hiç barışmamış annenin ama o günden sonra
balıkların arkadaşı bir yerine iki olmuş. Kimseyi de ortak etmemişler bu
keyiflerine. Anne oğul, bir poşet dolusu kuru ekmekle yıllarca balıkları
beslemeye gitmişler. Her gün dönüş yolunda da çay içtikleri bir yer varmış. Fotoğrafçıyı
da oraya götürmüş anne ve baba. Birlikte oturup çay içerken anlatmış bütün olan
biteni.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;">Öylece geçmiş yıllar. Bıkmadan gitmişler
senelerce balıkları beslemeye. Günlerden bir gün kadının oğlu acil bir işi
olduğunu söyleyip gelmemiş balıklara. Annesinden de tek başına gitmesini rica
etmiş. Ertesi gün birlikte tekrar gittiklerinden ise bir gariplik varmış.
Sürekli yüzünde güller açan adam tebessüm dahi etmiyormuş. Gri sokak kedisi de
bir süredir gelmez olmuş eve o zamanlar. Bununla ilgili olduğunu düşünmüş kadın
ilk başta ama daha fazla merak etmesine gerek kalmadan oğlu anlatmış her şeyi. Çocuk
aslında evlatlıkmış. Bunu da kendisi tesadüfen öğrenmiş. Anne ve babasıyla
yüzleşme anı da oldukça travmatik olmuş ama konu çok uzamadan normal hayatlarına
dönmüşler. Dönmüşler dönmesine de tam o dönemde; çocuk, annesi ve babasına
başka bir şehre taşınmak istediğinden bahsetmiş. Karı koca anlayışlı
insanlarmış, bu durumu da anlayışla karşılamışlar ama evlatlık durumunu
öğrendiği için gitmek istediğine yormadan da yapamamışlar. Nitekim gitmiş.
Gitmiş, gitmiş ama annesi, balıklar yalnız kalmasın diye her gün sahile gidip
balıkları beslemekten vazgeçmemiş. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;">Birkaç ay sonra oğullarının bir arkadaşı
gelmiş eve. Oğullarının aslında hasta olduğundan ve annesi ile babası üzülmesin
diye uzaklaştığından bahsetmiş. Ölümcülmüş bu hastalık. Çok da vakti yokmuş
çocuğun. Gidip alıp getirmişler eve hâliyle. Neden böyle bir şey yaptığını
sorduklarında da o sevimsiz kedisinden bahsetmiş. Kedi, bir gün dönmemek üzere
gitmiş evden. Çocuk, ahlar vahlar içinde kedisini ararken, kedilerin ölümlerine
yakın sahiplerinden uzaklaştığını öğrenmiş. Giderlermiş yani kediler,
sahiplerinden uzakta ölmeye giderlermiş. Çocuk da bunun için uzaklaşmış ama bu
duygusal durumlar insanlarda pek işlemiyor elbette. Filmlerdeki gibi rahat
rahat depresyona bile giremediğin bir dünyada ölmek için ailenden uzaklaşmak da
ne demek?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;">O mezar taşındaki söz de annesinden yadigâr
kalmış. Fotoğrafçıyla çay içtikleri yerde “Bu balıklarda benim yıllarım var,
oğlum var…” demiş gözyaşlarıyla. “Yani…” demiş “…meğer gitmek demek ölmek
demekmiş!”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; text-align: justify;">
<span style="mso-bidi-font-size: 13.0pt;">O günden sonra her mezar taşını iki kere
okudum. Her mezar taşının aslında bir ya da birkaç hayat, belki de kusursuz bir hikâye
barındırdığını bilerek okudum.</span></div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-70282190889869285252018-05-29T02:39:00.003-07:002018-05-29T02:39:57.167-07:00Uyumadığını Biliyorum<div style="text-align: justify;">
Yatağımda uyuma numarası yaparken yanıma gelebilir ve <i>"Uyumadığını biliyorum" </i>deyip o an beni hayata döndürecek şeyleri söyleyebilirdin. Filmlerdeki çocukların anne ve babalarını beklediği gibi bekledim seni gecelerce, günlerce, yıllarca... Ama gelmedin! Beklenti, insanı öldürürmüş biliyor musun? Ben öldüm ama sen orada yoktun.</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-30669984650703048522016-05-05T06:34:00.002-07:002016-05-05T06:34:57.336-07:00Sigarasız On Sekiz Gün<div style="text-align: justify;">
Artık ukalalık yapacak kadar vakit geçti, hatta durumu özetleyebilirim bile. Sigarayı bırakmak daha doğrusu sigaradan vazgeçmek çok zor bir iş. Hep demişimdir; sigarayı bırakmayı başarabilen insan dünyada pek çok şeyi başarabilecek insandır. Meselenin neredeyse tamamı kendime bir şey ispatlamak üzerine kurulu. Eğer bunu başarabilirsem egoma çok fazla şey katacağım, bunu başarmış olmak hayat boyu çok büyük haz verecek bana. On sekiz gün geçti ama kendimden emin olmak için şüphesiz biraz daha zamana ihtiyacım var.</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-44584487160527982572016-04-21T04:19:00.000-07:002016-04-21T04:19:33.546-07:00Sigarasız Dört Gün<div style="text-align: justify;">
Dün sigara olmadan bira içtim. Biranın tadını sigarayla içildiği anki kadar güzel bulmadığımı söyleyebilirim. Gün içerisinde dikkat çekecek kadar çok çekirdek yiyorum. Herkes benden gelen "çıt çıt" sesleri ile eğleniyor. Şimdilik iyi gidiyor. İlk etapta şu sürekli ağzıma bir şeyler tıkıştırma olayından vazgeçmem lazım.</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-89689648453176146262016-04-20T05:58:00.001-07:002016-04-20T05:58:57.369-07:00Sigarasız Üç Gün<div style="text-align: justify;">
Bu kadar uzun soluklu içmemeyi başaralı çok uzun zaman oldu, tarihini hatırlamıyorum bile. Vücudum tepkiler veriyor, diş etlerim kuruyor ve kaşınıyor mesela. Sabahları boğazımda alışkın olmadığım bir tatla uyanıyorum iki gündür ve göğsüm zannediyorum ki bir çeşit kendini temizleme çabasında. Vücudumla baş etmek kolay, umarım sıra aklıma geldiğinde de en fazla bu kadar zor olur. Canım çilek yemek istiyor, her gün kapının önünden geçen sebzeci bugün ısrarla geçmedi. Zalimsin sebzeci amca, vicdansız neredesin...</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-66615120740086434452016-02-12T02:23:00.000-08:002016-02-12T02:23:19.139-08:00Her Şey Olması Gerektiği Gibi<div style="text-align: justify;">
Hayallerle büyüdük hep, hangimizin yoktu ki... Size biraz hayallerimden bahsedeyim: Porto Riko'ya gitmeyi çok istemiştim. Gerçi mevzu sadece gitmek olduğu sürece bunun için geç olmuş sayılmaz. Detaya girersek snowboard yapmak, dalga sörfü bilmem ne öyle uzayıp gider. Biraz zorlasam benden bucket list bile çıkar. İkinci el kitap satan bir dükkânım olabilirdi mesela. Sahaf diyemiyorum çünkü sahafın ikinci el kitap dükkânı mı yoksa dükkânın sahibi olan adama mı dendiği konusunda ciddi şüphelerim var. Belki de ikisine birden sahaf deniyordur.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sistem pek böyle çalışmadı. Merak etmeyin biz büyüdükçe hayallerimiz küçüldü trajedisine hiç girmeyeceğim ama ucundan uğramadan anlatması biraz zor oluyor. Oğuz Atay yazsaydı nasıl da güzel anlatırdı şimdi. Gerçek hayat devreye girdi, lise bitti sonra üniversite. İnanır mısın güzel kardeşim askerlik bile bitti üstüne işe bile girdik. Sigortamız yatıyor, ekmek parası kazanıyoruz, emekliliğe nerden baksan kalmış 35 senecik... Öyle bir hayat işte. Bizi ne büyüttü biliyor musun? Bu yaşa gelirken uğradığımız duraklar. Bunu şöyle düşün: bir otobüse binersin ve gideceğin yer bellidir. Ama o durağa gelene kadar uğramak zorunda olduğun durakların ve güzergâhın gidişatına sen karar veremezsin. Oradan geçmek yolu uzatacaktır, zaman kaybedeceksindir, hava yağışlı ise içerisi soğuk nem kokacaktır, sıcaksa terleyeceksin, cam açarsan cereyanda kalacaksın oooof of... Belki de hiçbiri olmayacak otobüse bindiğin zaman güzergah oraya giden en kısa yol, hava şartları seyahate elverişli, uzun lafı kısası bütün şartlar olgunlaşmış. Ben de onu diyorum işte; o noktaya gelene kadar hiçbir engebe yaşamamış insanlar var. Liseyi bitirmiş, sonra üniversite, sonra askerlik, işe girmiş ki mesela ülkemizde memur olmuşsa tadından yenmez, "helal süt emmiş" bir kızla evlenmek... Cinsiyete takılma bir kadın için de bu durumu "helal süt emmiş" erkek olarak düşünüp askerliği de yok sayabilirsin sıkıntı yok. Yani her şey olması gerektiği gibi olmuş. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neye deliriyorum biliyor musun güzel kardeşim her şey olması gerektiği gibi, beklendiği gibi olmuş olan sadece yaşaması için planlanmış şeyi yaşayan adamların çıkıp sana hayattan bahsetmesine. Anlatmaya çalıştığım şey hayatın trajedisinden nasibini almamış olanlar değil şu yakışıklı aktörün de dediği gibi "galiba hepimizin biraz canımıza okunmuş, her birimizin" adam iyi laf söylemiş. Hayatı içselleştirmemiş bir grup insandan bahsediyorum. Mühendis veya doktor olmak zorunluluğunu düşünen ve daha on beş yaşında bir çocuğun bu süreçte önüne hiçbir engel çıkamayacağını düşünen insanlardan bahsediyorum. Yetim veya öksüz kalmış bir çocukla ailesinde en ufak bir acı yaşamamış bir çocuğun hayata verdiği tepkilerin aynı olmasını bekleyen insanlardan bahsediyorum. Hiçbir şeyden anlamayan ama her haltı bildiğini zanneden insanlardan bahsediyorum. Ve onlardan o kadar çok var ki! Hayattan bütün beklentisi iyi maaşlı memur ya da beyaz yakalı olmak olup geçip karşına sana laf anlatan adamları diyorum ben. Aradaki tek fark onun hayalleri gerçek olurken senin hayallerine yazık oldu. Belki sen kovalamadın belki de bir duvardan beline bağlanmış bir iple doğmuş ve büyümüştün. İpin adına kimisi kader dedi kimisi hayat dedi kimisi şans dedi. Kavramlara takılmanın bir anlamı yok olmadı mı olmuyor işte. Birileri için her şey olması gerektiği gibiydi, birileri için her şey olması gerektiğinden daha zordu, birileri için hiçbir şey olması gerektiği gibi değildi, birileri ise bunu hiçbir zaman anlayamadı.</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-63079204817479553632015-08-14T15:11:00.001-07:002016-01-28T01:58:25.924-08:00Her Gün İki Kelime<div style="text-align: justify;">
Gelelim şu kelime oyununun ikinci ayağına. Ne yalan söyleyeyim işin başında çok daha uzun sürüp çok daha fazla ilgi toplayacağını düşünmüştüm. Gel gör ki uzun yazıların okunmadığı gibi, uzun videoların izlenmediği gibi, insanların her şeyi daha hızlı yapabilme kölesi olduğu gibi biraz fazla düşünme gerektiren arkadaşlarımın iki kelimeyi birbiriyle bağdaştırmasını istediğim bu oyun yeterince ilgi görmedi. İşin başında en hevesli olanlar şikayetlerini dile getirmeye başlayınca daha fazla uzatamadan sonuna geldik. Açıkça söyleyebilirim ki performansı ile beni en çok şaşırtan <b>Ceyda</b> oldu ve on kişilik arkadaş grubumda bu işe en uzak olacağını düşündüğüm kişiydi. En başında çok hevesli olan <b>Duygu</b> ve <b>Serkan</b> sıkıntılarını dile getirmekte çekinmezken olayın ilk ayağında beni üzmeyen <b>Burak</b> ve <b>Gözde D. </b>uzak kalarak durumdan çok da hoşnut olmadıkları mesajını verdiler. Bir sonraki adım için planlarım var ama bunu arkadaşlarımın zorlanmayacağı şekilde değil benimle devam etmek istemeyenleri eleme şeklinde ilerlemek şu anki planım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Beklediğim sonucu alamadım, bence arkadaşlarım yeteri kadar düşünmediler bilemiyorum. Buna rağmen beni çok şaşırtan sonuçlar da var. Mesela yemek yemenin ne kadar mutluluk verici bir şey olduğu konusunda çok fazla insanla hemfikir olduğumu sanırdım. Anlaşılan yemek yemekten mutlu olan insanlar olarak azınlıktayız. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yine kişilerin altında kelimeleri toparlayarak sonuçları açıklıyorum. Fakat bu sefer ilkinde olduğu kadar mutlu ve heyecanlı değilim. Buyrun bakalım;</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Ali;</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>İlişki-Denge: </b>İlişkideki
denge iki tarafın birbirine olan saygısıyla doğru orantılı bir
durumdur. İki taraf birbirine ne kadar saygılıysa her şey o kadar
yolunda gider.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yemek-Mutluluk:</b>
Aslında herkesin dediği gibi yemek yemekle mutluluk arasında kesin bir
ilişki var dedikleri şey tam anlamıylayalan bence insan mutsuz olduğunda
da yemek yiyor mutlu olduğunda da. Ben daha şimdiye kadar kimseyi yemek
yediği için mutlu olduğunu görmedim. Günümüzde mutlu olmak değil bohem
takılmak daha popüler bir durum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Günah-Hata:</b>
Bakıldığı zaman ikisi birbirini tamamlayan kelimeler gibi dursa da
aslında ikisi de biribirinden bağımsız kelimeler. İnsan yaptığı hatalar
sonucu günaha girdim gibi düşünse de durum bunun tam tersidir. Herkes
hatalarından ders alarak günah çıkarır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Ceyda;</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>İlişki-Denge: </b>Her ilişki türünde sevgililik, aile vs. kurulacak denge mutluluğun anahtarıdır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yemek-Mutluluk: </b>Çok yemek yiyip kilo almamak mutluluktur :) zaten yemek mutluluktur :)</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Günah-Hata: </b>Taner
'in Affetmedim Kendimi şarkısı :) Bir günah işledim kaybettim seni...
Ben hatalarım için sana yaptıklarım için hiç affetmedim kendimi :))</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Çağatay;</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>İlişki-Denge:</b> İlişki bir dengesizlik dengesi yakalayabilme yetisinde oluşabilir ancak.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yemek-Mutluluk:</b> Karnı aç insan mutlu olmaya zaman ayıramaz. Mutluluk gelecekse varsın yemekten gelsin.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Günah-Hata:</b> Topluma abes gelen her şeyin adına verilen isim hata. Bunların zincirlemesine de dini perspektiften baktığında elde kalanlar al sana günah.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Duygu;</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>İlişki-Denge:</b> Denge ilişkinin olmayan parçasıdır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yemek-Mutluluk:</b> Tek başına kahvaltı ya da akşam yemeği yediğinde etkisini yitiren sözdür bu mutluluk işi. Günaydın bu arada</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Günah-Hata:</b> Neşet Ertaş - Hata Benim Günah Benim Suç Benim</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Gizem;</b><br />
<b>İlişki-Denge: </b>Bilge Karasu 'nun bir öyküsü vardı ya "usta beni öldürsene" diye. Usta-çırak iki cambazın hikâyesi, usta çırağı ne zaman sendelese aklın başka şeylerle meşgul olduğunu yahut hedefinden başka yöne baktığını anlar kızardı ona. İlişki ve denge bana o öyküyü hatırlattı.<b> </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yemek-Mutluluk: </b>Tüm aileyle oturulan kalabalık yemek masaları; kahkahalar, kızgınlıklar, giderilen özlemler hepsi mutluluka ilgili.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Günah-Hata: </b>Günah
deyince aklıma se7en dolayısıyla Brad Pitt dolayısıyla Snatch geliyor
(tam buraya gözlerinde kalp olan gülücüklü emoji koymuş nasıl yapılıyor
burada bilmiyorum) Hata kişinin en çok da kendine yaptığı kötülükler. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Gözde D;</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>İlişki-Denge: </b>İlişkide
denge birbirine yetebilmek bence. İki tarafın da aynı anda mutluluğu
veya mutsuzluğu yaşaması. Mutsuz da olunabilir karşılıklı bu dengesizlik
değil.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Gözde G;</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>İlişki-Denge:</b> Birine aşık olduğunda ve bu kişiyle bir şeyler yaşamaya başladığında hayatın alt üst olur, aşk bu ya tüm rutinin bozulur, şuurunu kaybedecek kadar mutlu olursun. Eğer hisler karşılıklı ise zamanla aşkın yanına sevgi de gelir, aklın yeniden çalışmaya başlar, tüm dengeler yerini bulur, hayatına iki kişi devam edersin, işte bunun adı ilişki olur.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yemek-Mutluluk:</b> Yemek için yaşamak bir insanın kendine yapabileceği en büyük kötülüktür. Damak tadının getirdiği anlık mutlulukla yarın öbür gün göt göbek başını alıp gittiği zaman ağlayınca çok komik oluyor. Ya Orhun bana yemek falan demişsin bu nedir abi koyamadım yemekle mutluluğu bir araya.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Günah-Hata:</b> Hatasız kul olmayacaksa günahsız kul da olmasın.</div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b>
<b>Seray;</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>İlişki-Denge: </b>Biriyle
yaşamak istersin ve yaşarsın. İlişki çok da komplike bir olay değil
aslında. Sadece dengede tutulması gereken şeyler var. Özel alana saygı,
bir olmak değil de birlikte olup özel zevklerinizi ve anlarınızın sadece
size ait olduğu zamanları yaşamak gibi durumlar benim için ilişkiyi
dengeleyen yegane konular. Siz de yapın güzel oluyor!<b> </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yemek-Mutluluk: </b>Yemek
yemeyi sadece gereklilik olarak yaptığım için bana hiçbir zaman herkese
hissettirdiği o hazzı vermedi. Çikolata yedim, mutlu oldum, bilmem bir
şey yedim mutlu oldum falan bana göre söylemler değil. Ha şairin dediği
gibi " yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının
mutlulukla bir ilgisi olmalı" bu tam da benim işte... Kahvaltıya gidelim
sevgilim, gel :)</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Günah-Hata: </b>Benim hatam, günahım ne sözü geldi aklıma.. Sonrasında tıkandım vallahi boşluk.. Ama tekrar düşünebilirim bu durumu..</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Serkan;</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>İlişki-Denge:</b> Bak bu ikisi tam birbiriyle alakalı kelimeler. İlişkin dengeliyse senin de dengeli bir hayatın oluyor. İlişki dengesizse sıçtın abi inişler çıkışlar kavgalar tabi bunda senin kendi içinde dengende önemli. Dengesizsen eğer zaten ilişki dengesiz olur. O yüzden kafana göre bulacaksın ki dengede gitsin.Tutturan dengeli ilişki de çok az var artık. Genelde dengesiz ilişkiler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Yemek-Mutluluk:</b> Yemek ve mutluluk alakasız şeyler. Yemek sadece yaşamamız için ihtiyacımıza olan gıda. Yemek yiyince hiç mutlu olmadım, olanları gördüm. Bağdaşmıyor bana göre. Yemek yiyince niye mutlu olur ki insan? Yemekle mutluluk ney ya çok mu aradın olm bunu...</div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Günah-Hata: </b>İkisi de benzer şeyler ikisini de bile bile yaparsın. Hatanı yaptıktan sonra keşke yapmasaydım dersin ve kendine kızarsın. Günahı da bilerek yaparsın, yanlış olduğunu bildiğin hâlde. Sonunda bir bedeli vardır elbet bir şekilde ikisinin de cezasını çekersin. Günahını, onu bilemezsin işte belki bu dünyada belki öteki tarafta. Ne yazdım aq :)</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-18462199662428873862015-08-04T14:23:00.000-07:002015-08-04T14:26:21.758-07:00Her Gün Bir Kelime<div style="text-align: justify;">
Geçtiğimiz hafta bir arkadaşımın(o kendini biliyor) gazına gelerekten aklımda bir ampul yandı ve bir şey yapmaya karar verdim. Bir grup arkadaşıma her gün bir kelime vererek bir hafta boyunca verdikleri cevaları toparlayarak burada yayınlıyorum. Aslında yapmak istediğim başka şeylerin başlangıcı olarak sadece basit bir denemeydi bu. Saniyesinde cevap verenler(Ali), günlerce süründürenler(Seray), uyuzlananlar(Burak), cevap vermediğini unutanlar(Ceyda) dahil herkese bu küçük oyuna katkıda bulundukları için teşekkürü borç bilirim. Bir sonraki adım için umarım yine benimle olurlar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Verilen cevapları aşağıda bulabilirsiniz. Kelimelerin altında kişileri toplamaktansa kişilerin altında kelimeleri toplamayı tercih ettim. Serkan daha karamsar, Seray daha ciddiye alan, Ali daha samimi, Gözde D. daha istekli yanı gibi göründü. Hepsinde güzel cevaplar aldım ama ve umarım bir sonraki adımda yine benimle olurlar.</div>
<br />
Ali;<br />
Sadakat: Herkeste olmayan bir şey<br />
Sınav: Hayatın her anında karşımıza çıkar<br />
Başkalaşım: Zamana ayak uydurmak için zorunda kalınan durum<br />
Güç: Paranın kimde olduğunun göstergesi<br />
Şans: Herkesin biraz ihtiyacı vardır<br />
Yaşam: Her anı sürprizlerle dolu zaman dilimi<br />
<br />
Burak;<br />
Sadakat: Ben kanka, never forget<br />
Sınav: Hayat kanka ahiret <br />
Başkalaşım: Yapamadım kanka <br />
Güç: Allah<br />
Şans: Yaşamak kanka<br />
Yaşam: Kısa<br />
<br />
Ceyda;<br />
Sadakat: Yaa benim aklıma köpekler gelio<br />
Sınav: Nil 'in 18 yaş şarkısı<br />
Başkalaşım: Mutasyon<br />
Güç: Kimse derdine düşmese kelime bile olarak anlamı kalmayacak şey<br />
Şans: Keşke benim olsa <br />
Yaşam: Pişmanlıklar ve mutluluklar serisi <br />
<br />
Çağatay;<br />
Sadakat: Sana olan duygularım bebeğim<br />
Sınav: ,bir şeyleri belirlemek diye bize ezberlettikleri aslında varolmayan, sadece olguda varolabilecek fazla geleceği olmayan bir şey<br />
Başkalaşım: Hayatın yoğurduğu biz insanlarda geçirilen zihinsel değişiklik<br />
Güç: Bütün kavgaların, savaşların en ufak hır gürün bile çıkma sebebi. Kimsenin ömrünü uzattığı da görülmemiş<br />
Şans: İnsanı mutlu veya tatmin eden rastlantı çeşidi. Ne kadar salağız bir de isim koymuşuz şans diye<br />
Yaşam: Başı sonu olan tek şansın olduğu ıskalamalar bütünü<br />
<br />
Gözde D.;<br />
Sadakat: İnsanın kendi isteğiyle bağlanmayı kabul etmesi<br />
Sınav: Eğitim hayatında stres kaynağı, insan ilişkilerinde dönüm noktası<br />
Başkalaşım: Gregor Samsa 'nın sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulması<br />
Güç: Sahip olanın gerçek kimliğini açığa çıkaran<br />
Şans: Hayatta iyi olmaktan çok şanslı olmayı dilerim<br />
Yaşam: Herkes ölür ama herkes yaşamaz<br />
<br />
Gözde G.;<br />
Sadakat: Histerik bağımlılık<br />
Sınav: İnsanları resmi ve onaylı olarak hayattan eleme yöntemi<br />
Başkalaşım: Kılık değiştirme gibi bir şey bence, iyi ya da kötüye doğru metamorfoz<br />
Güç: Otorite<br />
Şans: Farketmeden yakaladığımız fırsatlar, ha farkeder de değerlendirirsen başarı olur, yanında öyle geçip gidersen adın ortamlarda ne ballı adam olur<br />
Yaşam: Huzurun, sağlığın olmadığında, sevdiğin biri yoksa, seni seven yoksai kalbin kırıki aklın gidikse nefes almanın yaktığı işkence. Öteki türlüsü ise çok tatlışşş<br />
<br />
Seray;<br />
Sadakat: Nefsine hakim olmak gibi bir şey bir eşe dosta arkadaşa sadık kalmak
yalanın riyanın olmadığı bir ilişki kurup ilişkinin bakireliğini bozacak
tavırlar sergilemeden temiz duygularla yürümek<br />
Sınav: Hayatın boyunca bitmeyen, sonu gelmeyen tek şey olmalı. Öyle ki her durumun muhakkak bir sınavı oluyor. Yaşadığın her anda mutlaka bir sınavdan geçiyorsun kendi içinde bile olsa. İlginç bir durum.<br />
Başkalaşım: Zamanın getirdiklerine kayıtsız kalamama. İnsanın yerinde sayması imkansız hiçbir şey yapmadan bile başkalaşmaya karşı koyamaz hiç kimse.<br />
Güç: Egoları bir kenara bırakarak hayatın her noktasındaki mevcudiyetinin ispatı<br />
Şans: Evrene verdiğin enerjinin sana geri dönüşü. Olumluya olumlu olumsuza olumsuz. Göğsünde nasıl besleyip nasıl karşılarsan onu yaşarsın.<br />
Yaşam: Canlıya ruh üfledikten sonra son nefesini verene kadar geçirdiği dönem<br />
<br />
Serkan:<br />
Sadakat: Yalan<br />
Sınav: Hayatı belirleyen kağıtlar<br />
Başkalaşım: Değişim<br />
Güç: Ömrün boyunca kaybetmemen gereken şey<br />
Şans: Herkesin hayatında en az bir kere karşısına çıkan ve hayatını değiştiren olay durum<br />
Yaşam: Sonu ölüm olan sınav<br />
<br />
Not: Barış Bıçakçı 'nın Veciz Sözler kitabından esinlendiğimi belirtmek isterim. Usta 'ya saygı duruşuOrhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-55782467551923174042015-02-08T14:14:00.000-08:002015-02-09T03:09:16.864-08:00Beyaz Yakalı<div style="text-align: justify;">
Sene 1995 idi, aylardan da muhtemelen Eylül. Okula başlıyordum. Anaokulunu pas geçmiş direk ilkokula adım atmıştım. O zamanlar zorunlu eğitim henüz sekiz yıl olup ilköğretim adını almamıştı. Eğer bir devlet okuluna gitmiş olsaydım mavi önlükle başlayacaktım okula. Lakin paralı bir okula başladığımdan mütevellit pantolon, gömlek, hırka veya kazak kombini giymem gerekiyordu. Bu kıyafeti tamamlayan aksesuar ise kravat tadında boynuma taktığım broştu. Adına tam olarak broş mu deniyor onu da tam hatırlamıyorum ama şekilli bir ipe geçirilmiş boyna kadar çekilen bir broşu ve aşağı doğru sallanan ipleri vardı. O yıllar benim takım elbise formatına ayak uydurmaya başladığım ilk yıllardı. Üç sene böyle geçmiş gitmiş ve dördüncü okul senemde bir devlet okuluna geçerek iki sene mola almıştım. Mavi önlük ve beyaz yaka takıp, beslenme çantasıyla okula gitme vaktiydi. Öylece yuvarlanıp gittik işte. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ortaokula başladığım zaman artık tam anlamıyla bir takım elbise giyme vakti gelmişti. Gri pantolon, beyaz gömlek, lacivert ceket, lacivert kravat ve kundura. İlk ortaokul günümde annem hastaydı ve artık ömrünün son demleriydi ve hiçbirimizin, en azından bazılarımızın bundan henüz haberi yoktu. Arabadan inip okul binasına doğru yürürken babama "şunun yürüyüşüne bak" deyip güldüğünü hatırlıyorum. Üç sene acısıyla tatlısıyla aynı renk takım elbiseyle geçip gitti. Ne yalan söyleyeyim hayatımın pek güzel geçmemiş en karanlık zamanlarıydı, çok zor günlerdi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Lise yılları artık Ankara 'ya merhaba deme zamanıydı. Farklı bir şehir, yeni insanlar... Küçük bir fark vardı artık. Ankara 'da farklı çeşit kravatlar takılabiliyor ve okul yönetimi buna izin veriyordu. Ben pek polemiğe girmemiş lacivert kravatım boynumda hayatıma devam etmiştim. Yıllar içinde ergenliğin verdiği yetkiye dayanarak takım elbiseyi spor ayakkabı, kapşonlu(sanırım böyle yazılıyor) polar gibi eklerle kombin yapmış kravatı gevşetip en üst düğmeyi açmak, gömleğin tek tarafını pantolonun üstüne çıkarmak gibi tarzlar denemiştim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Lise bittiğinde sıra mezuniyet balosuna gelmişti ve artık ilk ciddi takım elbise deneyimini yaşama zamanıydı. Kuzenimin hevesle alıp hiç giymediği takım elbisesini kullanmıştım. Farklı renk bir kravat, yeni alınmış rengi beyaza yakın silik pembe bir gömlek ve bir otelde kalabalık bir insan grubunun karşısına çıkma zamanı. Belki biraz heyecanlıydı, biraz aynanın karşısında zaman geçirmiştim, saçlarımı kestirmek için berbere gittiğimde yüzümde üçe üç maç yapan tüylerle birazcık da favori bırakmıştım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Üniversite çağı gelmişti artık ve o yıllar gerçekten standart bir hayatın en özgür yıllarıydı. Değil kravat - ceket, spor gömlek bile giymeden, traş olma derdim olmadan yıllar geçirmiştim. Gerçekten çok güzeldi. Arada tek es kuzenimin düğününde giymek için aldığım takım elbiseydi ve ben yirmi yaşına geldiğimde ilk defa takım elbiseye ciddi para vermiştim. Açık konuşmak gerekirse çok hoşuma gitmişti. Giydiğim zaman dedemin bu durumdan çok keyif almış, "oğlum şu kılıkla bir gün okula gitsen ne olur be" demişti düğünden sonra. Dedemi kırmamış ve gitmiştim. Kimileri o şeklimi çok beğenmiş, kimileri kahkaha atmıştı. İşin aslı Beytepe 'ye takım elbise ile gitmek iyi bir fikir değildi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Üçüncü sınıfa geldiğim zaman ise günlük traş olmayı ve siyah takım elbise ile beyaz gömlek giymeyi gerektiren bir işe başlamıştım. O zamana kadar takım elbiseyi üstüme geçirdiğim her an aynanın karşısında dakikalar geçirmiş, insanların güzel tepkileriyle gençlik egomu şişirmiştim. Ama artık takım elbiseyi neredeyse eşofman niyetine kullanma zamanıydı. Nasıl desem, yani bir anlamı kalmamıştı. Yakın zamanda vedalaşmıştım onunla, askere giderken. Ah o kamuflaj var ya hayatımda pek çok açıdan ve pek çok anlamıyla giydiğim en güzel kıyafetti. Aradan zaman geçti, vakit doldu ve "silahlara" veda zamanı geldi. Vatan borcu bitmişti. Artık gerçek hayatla tanışma vaktiydi. İnsanların beklentileri ve hayatın sosyal ihtiyaçları doğrultusunda iş bulma, evlenme, çocuk yapma ve ölmeye yaklaşma süreci başlamıştı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben bir süre önce hiç tahmin etmediğim, içinde olmayı düşünmediğim, kurallarını içime çok kolay sindiremeyeceğim bir sektörde işe başladım. Sürpriz oldu bana kısacası. Gerçekçi hayallerimde birkaç kişinin çalıştığı bir proje ofisinde maden ve tünel tasarımı yapan, işe tshirt ve kotla giden bir mühendis olacaktım ben. Gerçekçi olmayan hayallerimde ise bir sahaf dükkanım olacaktı ve yıllar geçtikçe çay, sigara ve kahveden sararmış dişlerim hatta bıyıklarım olacaktı benim. Takım elbise giymeyi, yani beyaz yakalı olmayı hatta Tyler 'ın Fight Club üyelerine attığı nutukta bahsettiği "slaves with white-collars"gillerden olmayı, olacağımı, olabileceğimi istememiştim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayatın bana sunduğu gerçekler bana ne kadar mutluluk getirecek bilmiyorum, hayallerinin peşinden bu kadar imkansızlık içinde koşabilen insanlardan bu dünyada kaç tane var bilmiyorum. Bazen hakikaten hiçbir şey bilmediğimi, bilemediğimi ve bilmeye çalışmadığımı hissediyorum. Çok özel bir filmde bahsettiği gibi yaptığımız tek şey dünyanın bize sunduğu gerçeği kabullenmek.</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-76202770204697798872015-02-07T13:02:00.002-08:002015-02-08T14:15:52.075-08:00411 Numaralı Oda - 5<div style="text-align: justify;">
"...Kitapçı anlamıştı karın ağrımı. Kitabı masaya bıraktı ve yanıma geldi. "Gel bakalım" dedi. Beni karşısına oturttu ve anlatmaya başladı. "Bak genç adam: İnsanların, diğer insanlara verebileceği sevginin bir sınırı yoktur. Sevmeyi istedikten sonra herkese yetecek kadar yer vardır orada. Yeni birinin olması demek senin sevginden bir şeyler alıp ona vereceği anlamına gelmez. O yüzden merak etme. Eylül 'ün hem sana hem oğluna hem de bütün herkese yetecek kadar sevgisi var ..."</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-24100532693199749992015-01-25T14:23:00.000-08:002015-02-03T03:10:47.161-08:00411 Numaralı Oda - 4<div style="text-align: justify;">
"...Çok uzun zamandır, istisnasız her sabah, aynı saatte evimden çıkarak işyerime giden bu yolu yürümüştüm. Hayatımın en önemli ezberlerinden birisi de buydu. Aynı saatte uyan, aynı saatte evden çık, aynı yolu yürü... Bütün hayatım, evim ve işyerim arasındaki bu yoldaydı neredeyse. Bu yolda bulunan her evi, her sokağı, kısacası var olan her şeyi bilirdim. En ufak bir değişikliği gözden kaçırmam mümkün değildi. Bir şeyleri düşündüğüm, hayal ettiğim, hatırladığım tek zaman dilimi burada yürürken geçirdiğim süreçti ve ben bunları yaparken meydana gelen bütün dalgınlığıma rağmen, ayaklarım kendi kendine o yolu yürürdü. Hayata dair bu kadar keskin alışkanlıklar... Bazen kendimi anlamakta güçlük çekerdim. Yani bir alttaki sokaktan yürümek ne kadar kötü olabilirdi ki? Yapamadım. O güne kadar o yoldan farklı bir yolu hiç yürüyemedim. Senelerdir aynı semtte yaşıyordum ama yürüdüğüm bu yol dışında etrafta ne olup bittiğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Birileri benle ilgili bir şeyler merak edip soracak olsa vereceğim cevap "şu sokakların dili olsa da konuşsa" olurdu. Zaten çok küçük olan yaşamım, bu alışkanlıklarla daha da küçülmüştü. Mutsuz değildim, alışmıştım. Belki de korkuyordum. Adını koymakta zorlanıyordum ama bu böyleydi. Bu durumun değişmemesi için de çok fazla şeyden fedakârlık yapabilirdim..."</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-51159616175898260082015-01-21T11:56:00.000-08:002015-01-21T11:59:53.375-08:00411 Numaralı Oda - 3<div style="text-align: justify;">
"...Eylül, bir şeyleri anlatmak konusunda annem ve Selim 'den farklıydı. Geçmişini benden saklamamıştı. Her çocuk gibi, ardı arkası kesilmeyen sorularımı sormama gerek kalmadan, geçmişi hakkında birçok önemli şeyi öğrenmiştim. İyi bir çocukluk geçirmişti. İyi bir ailesi vardı. Ekonomik olarak sıkıntı yaşamamıştı hiç. Tek kardeşi kendisinden birkaç yaş büyük ağabeyiydi. Onunla hep iyi ilişkileri olmuştu. "Hiç kavga etmez, çok nadiren belli sebeplerden ötürü ufak tartışmalar yaşardık" diye anlatırdı. Annesinin dünyanın en tatlı insanı olduğunu söyler, yaptıkları sohbetleri bana anlatırken gözlerinin içi parlardı. Bir kız çocuğunun en büyük şansının annesinin ona karşı olan tavrı, yakınlığı, anlayışı olduğundan bahsetmiş, bu sebepten ötürü kendisinin dünyanın en şanslı insanlarından biri olduğundan söz etmişti. Saatlere dair ilgisi ve uzmanlığı ise babasından geliyordu. Babasına âşık bir kız çocuğuydu ve babası bir saat ustasıydı. Dolayısıyla Eylül zanaatını babasından öğrenmişti. İsmi yerine soy ismini kullanmasının sebebi de babasına ait bir şeylerle anılmak istemesiydi. Adını hiç öğrenememiştim. Zaten kendini tanıştırırken, adını soranlara Eylül derdi. Eylül 'ün adı değil de soyadı olduğunu çok sonraları tesadüfen öğrenmiştim. İşin aslı, Eylül ismi yüzüne o kadar yakışıyordu ki en iyisi buydu, yani ona Eylül demekti..." </div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-29676235414920138292015-01-18T09:50:00.000-08:002015-01-18T09:50:05.015-08:00411 Numaralı Oda - 2<div style="text-align: justify;">
"...İnsanın tepkisiz kaldığı anlar vardır. Hiçbir şey hissedemez. Şaşıramaz, korkamaz, sevinemez... Bu, o anlardan biriydi. Dakikalarca kalakalmıştım. Ben ona bakıyordum o da bana. Bu ne kadar sürdü bilmiyorum ama yabana atılacak bir süre olmadığına emin gibiydim. Bu anın bir gün geleceğini biliyordum ama hiç hazırlık yapmamıştım. Arada bir düşündüğüm olurdu. Karşılaşırsak ne yaparım, ne tepki veririm, ne yaşarım diye düşünmüştüm bazı zamanlar. Fakat ne kadar hazırlık yaparsam yapayım, o an geldiğinde, aslında hiç hazırlıksız olacağımı biliyordum. Nitekim öyle olmuştu. Dimdik, sapasağlam, her şeyiyle karşımdaydı ve ben tamamıyla tepkisizdim. Karşılıklı bakıştığımız o birkaç dakika içinde aklımdan o kadar çok şey geçti ki insan olarak buna inanmakta hâlâ güçlük çekiyorum. Hayata dair birçok tecrübe edinmiştim. Gözlerimle, bir adamın öldürüldüğüne bile tanık olmuştum. O an bile bu kadar hazırlıksız değildim. Adeta vücudumdan kanım çekilmiş, sanki dil diye bir organa hiç sahip olmamıştım. Bu birkaç dakikalık sarsıntıyı atlattıktan sonra yapabildiğim tek şey "oturmaz mısın" demek oldu. O ise her zamanki gibiydi. Gayet soğukkanlı, hafif tebessüm eden bir ifadeyle, sadece o eski tabureyi aldı ve çalışma masamın tam karşısına oturdu. Şaşkınlığımı sorduğu bir soruyla dağıtmayı başardı..." </div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-46897487559511288462015-01-16T15:11:00.000-08:002015-01-16T15:11:14.648-08:00411 Numaralı Oda - 1<div style="text-align: justify;">
"...Zamana saygı duymakla alakalı şeyler duymaya pek alışkın değildim. Daha doğrusu bir yabancıdan duymaya alışkın değildim. Annem, Yusuf, ben zamana hayran olan insanlardık ama bir yabancının geçip karşıma saygı duymak ve zaman kavramlarını aynı cümle içinde kullanması biraz enteresan bir durumdu. Üstelik bununla sınırlı kalmayan tanımlamaları, hiç saat ustası olmayan bir yer ve güneşle dünyanın hareketlerini bağdaştıracak kadar başarılıydı. Bu kız kesinlikle farklıydı, kesinlikle hayranlık duyulacak kadar farklıydı. Elimde olmadan bir soru sordum..."</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-52015484150636374312014-10-17T13:59:00.000-07:002014-10-17T13:59:23.489-07:00Raif Efendi 'nin Defteri <div style="text-align: justify;">
Kürk Mantolu Madonna 'yı okuyorum da tam şu an, Raif Efendi 'nin ölmeye yakın imha etmek istediği defterinden bahsediyor. Defterin akıbetini henüz öğrenebilmiş değilim ama yıllar önce benden başka kimsenin okumasını asla istemeyeceğim günlüğümü imha edişim geldi aklıma. Farkında olmasak da bazen birbirimize ne kadar çok benziyoruz.</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-52235867630407182972014-08-02T14:23:00.000-07:002014-08-02T14:23:14.908-07:00Belki Birkaç Kalem, Belki Biraz Kağıt Buraları bırakıp gideli biraz zaman oldu. Belki biraz askerdeydim, belki biraz uzaktım, belki biraz işim vardı, belki biraz da acele edip bir şeylere yetişmeliydim. Yazmayı unuttum mu diye kendime sormak için doğru zaman aslında ama kalem ile kağıdın kıymetini anlayıp oralara dönme zamanıydı birazcık.<br />
<br />
Çok şey öğrendim bu boşlukta. Herkes için adalet diye bir şey olmadığından tutun, insanların neleri hak edip neleri hak etmediği sorgusuna kadar pek çok şey. Bunların hepsi kendini pazarlamak için var demi, yani bütün bu yazılar, fotoğraflar, paylaşımlar. Neden insanlara yazayım ki, düşündüklerimi insanlar neden okusun ki, kime ne ispatlayıp, kiminle ne fikir alışverişinde bulunuyoruz ki biz burada. Kalem kağıt iyidir usta kimsenin benim yazdıklarımı okumaya ihtiyacı yok, kimsenin merak ettiğini de zannetmiyorum zaten. Kalemlerim var benim, onlarca hatta yüzlerce boş sayfam... Ne işim var benim burada daha doğrusu bizim ne işimiz var burada?Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-12302934670371689242013-03-19T14:42:00.000-07:002013-03-19T14:42:28.556-07:00Işıklı Spor Ayakkabı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzcqU_cr5lQz-vEeGJn4z28qh7ac8yFaHPwdcwcOddgOtKCsx47I_XNLEfkd7ImBuDFnur-tvGImG0yj8bLwwvBNdRlpxWg5g3Me4l3t5c2AQCLbViSMREKSK_duLZGd-Z-OqueXPuN-8/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzcqU_cr5lQz-vEeGJn4z28qh7ac8yFaHPwdcwcOddgOtKCsx47I_XNLEfkd7ImBuDFnur-tvGImG0yj8bLwwvBNdRlpxWg5g3Me4l3t5c2AQCLbViSMREKSK_duLZGd-Z-OqueXPuN-8/s1600/images.jpg" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Benim çocukluğumda ışıklı spor ayakkabıları modaydı. Hemen her çocuğun ayağında olurdu o ayakkabılardan. Şimdi o kadar yaygın değil. Bugün okula giderken metroda bir çocuğun ayağında gördüm onlardan bir çift. Çocukluğum aklıma geldi ister istemez. Hani bir an yaşarsınız ve ister istemez bir anı canlanır ya gözünüzde, öyle bir şeyden bahsediyorum işte. Benim de vardı o ayakkabılardan. Attığım her adımda kafamı arkaya doğru çevirip bakardım yanıyor mu yoksa yanmıyor mu diye. O vakitlerden birinde o bir çift ayakkabıdan birinin ışığının artık yanmadığını görmüştüm. Hayatımda yaşadığım en büyük hayal kırıklıklarından biriydi. Ben o gün aslında o ışıkların tılsımı olan, aklın ötesinde bir güç ile değilde basit bir pille yandığını öğrenmiştim. Her pil gibi ayakkabılarıma dünyanın en çekici havasını katan ışıkların pilinin de sonsuza kadar yaşayamayacağını da. Aradan çok zaman geçmeden diğer tekinin ışığı da yalan olmuş ve o pabuçlar sıradan bir çift ayakkabıya dönüşmüştü benim için. O günden sonra bir daha onları giymek istememiştim ama ayakkabı vasfını halen sonuna kadar yerine getirmekte olduğu için annem ve babam diretmiş, onları bana zorla giydirmeye devam etmişti. Ebeveynler neden çocukları anlamakta bu kadar sıkıntı yaşarlar ki? Konu sadece işini tamamen yapan bir çift pabuç mudur yani? </div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-80768563011665195712013-02-20T13:59:00.000-08:002013-02-20T14:00:04.007-08:00Konuşamadım <div style="text-align: justify;">
Bana konuşma demişti. Konuşmamamı isteyen ilk insan değildi ve belki son olmayacaktı da ama konu bu değildi. Yani konuşma diyenler çok konuştuğum için öyle derlerdi ama bu kez farklıydı. Ben konuştukça canı yanıyordu sanki. Ne ben anlatabildim ne o anlayabildi. Benim her sözüm bir tokattı sanki her kelimemle biraz daha canı yanıyordu. Susmadım bende, inadına konuştum, konuştum, konuştum. Son sözü <b>"git buradan"</b> olmuştu. Ben gidemedim ama en azından susmayı başarmıştım. Üzerine gelen her darbenin etkisiyle olsa gerek, olayın sıcaklığı geçince o ana kadar direnen vücudu artık pes etmiş canı yanmaya ve ağlamaya başlamıştı. Ben gidemedim ama o döndü, gitti, ağlıyordu. Öyle sessiz bakakaldım. Ona son bakışım bu oldu. İlk defa söyleyecek bir şey bulamamıştım, konuşamıyordum. </div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-43819227266858459212012-10-14T12:14:00.000-07:002012-10-14T12:14:45.197-07:00İletişim Çağı<div style="text-align: justify;">
Teknoloji epeyce ilerledi tabi. Artık yaptığımız yer bildirimlerinden ötürü polise <b>"bilmem neredeydim"</b> diye yalan ifade bile veremediğimiz günler yaşıyoruz. Her şey çok yakın her şey bir nefes kadar uzakta. Ortaokuldaki matematik hocamın ismimi unutmayıp beni <b>facebook</b> sayesinde bulup beni enteresan bir heyecana sürükleyebileceği günlerden geçiyorum. Fakat biri vardır aramak istersin arayamazsın, görmek istersin göremezsin, konuşmak istersin konuşamazsın, yaklaşmak istersin yaklaşamazsın... Hadi bunlar bir yana teknolojik nimetler sayesinde <b>facebook</b> yolu ile mesaj atmak istersin atamazsın,<b> twitter </b>'ı bunun için zaten kullanamazsın. Yoğunluktan ötürü haftalardır yazamadığın bloga bir gece ansızın birkaç dakika içinde bir şeyler karalarsın <b>"acaba bunu okuma ihtimali var mı"</b> diye umut edersin. Belki de küçük bir heyecandı. Tıpkı sönmüş bir mangalın küle dönüşmüş közünde görülen ufak bir kıvılcım gibi. <b>İletişim Çağı</b> 'nın çözüm bulamadığı sorunlarım var, bilemiyorum! </div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-27196168254275524562012-08-30T14:19:00.000-07:002018-05-29T02:41:54.868-07:00Bir Mektup<div style="text-align: justify;">
Yirmi üç yaşındayım. Ergenlik heyecanlarından kurtulup, mantık çerçevesinde gerçek dünyayı fark edeli biraz zaman geçti. Ama hâlâ engelleyemediğim heyecanlarım var. İskambil kartları, zarf içinde gönderilmiş bir mektup, beklentisiz saplantılı sadakat duyguları gibi şeylerin büyüsüne hâlâ inanıyorum ve bunlardan vazgeçmek elimde değil. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben bugün ilk defa birinden mektup aldım. Bunu bana yaşatan insana binlerce kez selam olsun. Arada böyle heyecanlar için kendinize torpil geçin. Hepsi bir yana, ben bu heyecanı hangi cümlelerle kime anlatayım hiç bilmiyorum. Yalnız yaşayamayacağım kadar büyük geldi bana.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ve biliyorum ki benim gibi insanlar var bu dünyada. Telefonla kısa mesaj yerine, eline mektup geçince mutluluğu bulacağını düşünen insanlar var etrafta. Biliyorum, arıyorum ama bulamıyorum. </div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-90868003742925526222012-06-17T14:59:00.001-07:002013-05-25T14:23:24.153-07:00İyi ki Doğdum<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJUxfFMUsP0xmnoryq4spLHL2V6ueUIanEEyhm7spXQLIoo7RNSFw6pIAptIUW2RkWn_uYzDRD0j9dB8n1QtppsJt_KJDSf117T1rWsp4-1LtZVGHRCKUAQmsEyLnd4CZTL2UesrrDw-Y/s1600/hd_dogum_gunu_duvar_kagidi-1280x800.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJUxfFMUsP0xmnoryq4spLHL2V6ueUIanEEyhm7spXQLIoo7RNSFw6pIAptIUW2RkWn_uYzDRD0j9dB8n1QtppsJt_KJDSf117T1rWsp4-1LtZVGHRCKUAQmsEyLnd4CZTL2UesrrDw-Y/s320/hd_dogum_gunu_duvar_kagidi-1280x800.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Doğum günüyle alakalı bir yazı yazılabilir. Yani filmler, kitaplar, anılar falan yazıyorsam doğum günü yazısı neden yazmayayım ki? <b>15 Haziran</b> benim doğum günüm. Tamam, an itibarı ile <b>18 Haziran</b> olabilir ama meşgul adamlarız işimiz gücümüz var. 23 yılı bitirdim üç gün önce bu hayat adına. Yeni bir yaş, yeni beklentiler, daha ilk günüyle başlayan yeni hatalar... Bu seneyi farklı kılan ufak ayrıntılar mevcut elbet. Yeni yaşıma bir otogarda bulunan yalnız bir bankın üzerine uzanmış <b>Oğuz Atay - Korkuyu Beklerken</b> 'i okuyarak girdim. Ne kadar iç açıcı bir durum kestirmek kolay değil. Yani <b>Gözde</b> 'nin dediğine bakılırsa aslında bir bakıma doğum günü hediyesi gibi. <b>Kastamonu Otogar </b>ve <b>Oğuz Atay.</b> <b>İzmir</b> değil <b>Kastamonu,</b> park değil terminal. Sanırım hem <b>Gözde</b> hem ben hayatın dram kısmını biraz seviyoruz. Yani hayatın karanlık tarafını. Tıpkı <b>Zeki Demirkubuz</b> filmleri, <b>Oğuz Atay </b>kitapları gibi. Bunlar bir yana zaman geçtikçe bu tarz konuların raconu da değişiyor. Eskiden saat tam <b>00.00 '</b>yi vurduğunda direk sms gönderip kutlayanlar ve bunu her sene yapanlar olurdu. Artık <b>facebook</b> var ve insanlar bunları pek denemiyor. Zaman geçtikçe bu kutlamalar neye dönüşür bilemiyorum. Değişmeyen tek şey ise böyle günlerin güzel tarafının dostlarla ve aileyle birlikte geçiyor olması. Söyleyebilecek tek şeyim <b>"iyi ki varsınız"</b> demek. Bende iyi ki doğmuşum, iyi ki varım, iyi ki yaşıyorum. Nice mutlu yıllara <b>Orhun Gençosmanoğlu... </b>
</div>
Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4899591497954053482.post-28268710006187866142012-02-10T13:55:00.000-08:002012-02-10T14:11:49.937-08:00Teknoloji Köreltir<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGISmMuEQYItciGBCx4CVKRufafwwlt6AG4dJxwaWYfY31yaufKZTWudM_lMzPFXYEFudAz2Oz5lDbxWHD55md5ef_qR3GnAPS8zva8Dl5EO_Q-6zkclZzn20SjSQE3a-2jEFFvd5vRvE/s1600/181606a1c1aed08500233a2029f2d9dd8a0310r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGISmMuEQYItciGBCx4CVKRufafwwlt6AG4dJxwaWYfY31yaufKZTWudM_lMzPFXYEFudAz2Oz5lDbxWHD55md5ef_qR3GnAPS8zva8Dl5EO_Q-6zkclZzn20SjSQE3a-2jEFFvd5vRvE/s320/181606a1c1aed08500233a2029f2d9dd8a0310r.jpg" width="320" /></a></div><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">Geçenlerde <b>Genç Adam</b> 'a <b>Oğuz Atay</b> 'ın <b>Günlük</b> kitabını yazarken, bir fırsatını bulup bilgisayardan değilde kalemle kağıtla yazdığımdan bahsetmiştim. Aslında çok fazla şey düşündürmeye yetmişti bana uzun bir aradan sonra elime kalem kağıt almak. Bilgisayarın bu tarz konularda insanı nasıl körelttiğini, düşündürmeyi nasıl unutturduğunu, internet denen bu mucizenin bize getirdiklerinin yanında neler alıp götürdüğünü düşündüm uzun uzun. Bunu bilgisayar ve internetle kısıtlamak doğru değil elbet. Cep telefonu isimli mucizeyide pekala bu listeye ekleyebiliriz. Cep telefonunun, internetin bu derece hayatımızda olmadığı dönemi çok ucundan hatırlayabiliyorum ben. Babamın <b>"nasıl oluyordu bilmiyorum ama biz aradığımız arkadaşımızı anında buluyorduk"</b> cümlesini iç geçirerek söyleyecek kadar olmasa da cep telefonsuz ve internetsiz hayat -en azından bu derece içimize işlemediği hayat- birazcık hatırlatıyor kendini bana. Cep telefonunu bir gün yanımıza almadan yaşamayı denesek ya... İnternet kullanmadan ders kaydı yapabilmenin yollarını araştırsak mesela. Olmazzzz. Yapamayız. Yemez müdür. Birkaç gün önce biriyle konuşuyorduk, şimdi hatırlamıyorum kim olduğunu, internet ve cep telefonunun hayatımıza girdiğinden beri edebiyat konusunda çok önemli isimleri olan altın bir nesil yetişmediğinden bahsettik. Ne derece katılır insanlar bu fikrime bilmiyorum ama eski şairlerin ve eski yazarların gün itibarı ile daha çok tutulduğu bir gerçek. En çok sevindiğim konulardan bir tanesi ise kitabı eline alıp okumanın keyfini hala öldürebilmiş değil teknoloji. İnsanlar bilgisayar ekranından okuduklarının akılda çok fazla kalmadığının, kitabın hala çok farklı bir olayı olduğunun bilincinde. Allah bozmasın diyelim. Son sözüm ise, bence insanlar günün birinde teknolojinin getirdiklerinin yanında götürdüğü şeylerin farkına varacak ve bir geri dönüş yaşanacak. Bu ne kadar yakın bilmiyorum ama bir gün kesin olacak diye düşünüyorum. Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.</div>Orhun Gençosmanoğluhttp://www.blogger.com/profile/03484104223009025901noreply@blogger.com0