10 Şubat 2012 Cuma

Teknoloji Köreltir











Geçenlerde Genç Adam 'a Oğuz Atay 'ın Günlük kitabını yazarken, bir fırsatını bulup bilgisayardan değilde kalemle kağıtla yazdığımdan bahsetmiştim. Aslında çok fazla şey düşündürmeye yetmişti bana uzun bir aradan sonra elime kalem kağıt almak. Bilgisayarın bu tarz konularda insanı nasıl körelttiğini, düşündürmeyi nasıl unutturduğunu, internet denen bu mucizenin bize getirdiklerinin yanında neler alıp götürdüğünü düşündüm uzun uzun. Bunu bilgisayar ve internetle kısıtlamak doğru değil elbet. Cep telefonu isimli mucizeyide pekala bu listeye ekleyebiliriz. Cep telefonunun, internetin bu derece hayatımızda olmadığı dönemi çok ucundan hatırlayabiliyorum ben. Babamın "nasıl oluyordu bilmiyorum ama biz aradığımız arkadaşımızı anında buluyorduk" cümlesini iç geçirerek söyleyecek kadar olmasa da cep telefonsuz ve internetsiz hayat -en azından bu derece içimize işlemediği hayat- birazcık hatırlatıyor kendini bana. Cep telefonunu bir gün yanımıza almadan yaşamayı denesek ya... İnternet kullanmadan ders kaydı yapabilmenin yollarını araştırsak mesela. Olmazzzz. Yapamayız. Yemez müdür. Birkaç gün önce biriyle konuşuyorduk, şimdi hatırlamıyorum kim olduğunu, internet ve cep telefonunun hayatımıza girdiğinden beri edebiyat konusunda çok önemli isimleri olan altın bir nesil yetişmediğinden bahsettik. Ne derece katılır insanlar bu fikrime bilmiyorum ama eski şairlerin ve eski yazarların gün itibarı ile daha çok tutulduğu bir gerçek. En çok sevindiğim konulardan bir tanesi ise kitabı eline alıp okumanın keyfini hala öldürebilmiş değil teknoloji. İnsanlar bilgisayar ekranından okuduklarının akılda çok fazla kalmadığının, kitabın hala çok farklı bir olayı olduğunun bilincinde. Allah bozmasın diyelim. Son sözüm ise, bence insanlar günün birinde teknolojinin getirdiklerinin yanında götürdüğü şeylerin farkına varacak ve bir geri dönüş yaşanacak. Bu ne kadar yakın bilmiyorum ama bir gün kesin olacak diye düşünüyorum. Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

3 Şubat 2012 Cuma

Sanırım Yalnızım

Gecenin bu saatine neden buradayım bilmiyorum açıkçası. Bu kadar çok şey düşünmeyeli çok zaman oldu. Neden bu gece bilmiyorum, özel bir sebebi yok aslında. Ölmeden önce yapmak istediğim o kadar çok şey var ki... Bunların hepsine sıra gelecek mi ya da ben tatmin edici ölçüde hepsini başarabilecek miyim emin değilim. Bazen düşünüyorum da mal gibi yaşıyoruz bu hayatı. Bu kadar çok derdimiz olmamalı, bu kadar çok işimiz olmamalı, bu kadar meşgul olmamalıyız, başkalarıyla bir şeyler paylaşmak için ayırabilecek vaktimiz olmalı. Yalnız yapamam ben, beceremem yani. Tek başıma kaldığım zamanlarda elim ayağıma dolaşıyor. Yalnız kalmayı son denediğimde üç gece üst üste yatakta enine uyuyakaldım mesela. O yüzden yapmak istediğim bir çok şeyde, hayatta gelmek istediğim birçok noktada yanımda görmek istediğim birileri var. Ama olmuyor, ben ne zaman bu konuda bana yardım edebilecek birilerine tutunsam ya onlar beni bırakıyor ya da ben onları. Yalnızlık edebiyatına hep uzak kalmak istiyorum, ergen yıllarında yaşanan "bu hayatta kimsem yok" trajedisini dillendirmek istemiyorum ama sanırım yalnızlığın tasviri şu an içinde kendimi bulduğum durum olabilir. Oğuz Atay 'ın dediği gibi: "Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız."