1 Kasım 2011 Salı

Çalışma Programına Uymak Sanattır

Şu ilkokulda falan yapılan ders programları vardır hatırlarsınız hepiniz. Eminim hemen herkes en az birkaç kere denemiştir. Hatta aralarınızdan bazıları şartları zorlayıp lisede okurkende yapmıştır bu işi. Üniversite yıllarında hiç rastlamadım, mümkünsede "program yaptım ona göre çalışıyorum" diye cebinden bir adet itinayla hazırlanmış çizelge çıkaran herhangi bir elemanla karşılaşmak dahi istemiyorum. Uyanma saati dahi yazar ya o kağıtta hemde tatil günü hiç anlamam işte onu. Kahvaltı süresi vardır mesela. Yarım saatten fazla sürmez. Babanın evde kahvaltı yaptığı tek gün pazardır ve bütün aile bunun sonuna kadar tadını çıkarmak ister. Çeşit sayısı itinayla arttırılmış, menüye ekstralar eklenmiştir ve bütün aile mükemmel bir pazar sabahına hazırdır. Ama siz katılamazsınız buna. Ne saatiniz uyar, ne de sürecin uzunluğu. Program yaptınız ya o açıdan. Yoksa kaçar mı hiç?

Gelelim hazırlanma sürecine. Öncelikle çizelge yapılır ve saatler koyulur. Birde hemen her gün benzer aktiviteler için aynı saatler seçilir. Öksürük şurubu içer gibi her gün aynı saatte ders çalışan insanlarız biz. Aktiviteler eklenir ve özellikle mola sürelerinin kısa olmasına dikkat edilir. Cumartesi ve Pazar günleri dahil her gün mutlaka ders çalışma saati vardır. Tatil yapmak ister insan ama izin yok, böyle şeylere izin yok. Program güzelce hazırlanır şöyle bir incelenir ve hevesle ebeveynlere gösterilir ilk geceden. Onlar bakar, sizi pek sallamayan bir tavırla "hadi bakalım inşallah" ve türevi tepkilerle karşılık verirler. Sizin cevabınız bellidir tabi: "Bu sefer uyacağım oğlum bu programa". Bu sözü içinizden söylemeniz kuvvetle muhtemel ve olası elbette. Anneye, babaya oğlum denir mi lan? Sonra program götürülüp, ders çalışılan yerden rahatlıkla görülebilecek bir noktaya itina ile asılır veya yapıştırılır. 

İlk gün her şey mükemmeldir. Bir sokak arkadaşınız kapıya gelir, sizi dışarıya çağırır ve sizin tepkiniz "program yaptım, ders çalışıyorum daha yirmi yedi dakikam var" demek olur. Eleman çaresizce arkasını döner ve gider. Kapı kapanmıştır yüzüne ve siz ders çalışırken o top oynadığı için, içten içe imrenir size. İkinci gün ise hafiften kolpa başlar. Yirmi dakika kadar geç uyanırsınız ve bu durum ister istemez programı ileri doğru kaydırır. Üçüncü gün ise yavaştan kopmalar başlar. Mola esnasında televizyonu açarsınız ve bir bakarsınız "Bugs Bunny". Muhtemelen en sevdiğiniz çizgi filmdir ve tabiki bitmeden başından kalkmayacaksınız. Dördüncü gün ise şöyle bir programa bakarsınız, ardından biraz zorlama ile derse oturursunuz. Ders çalışma süreleri, gözle görülebilecek düzeyde kısalmıştır tabi. Beşinci gün ise o dışarda top oynayan malum arkadaş tekrar kapınızı çalar ve ne tesadüftür ki kapıyı açan hep siz olursunuz. Sizi dışarı çağırır. Ondan sonra yaptığınız program, onu yaparken gösterdiğiniz çaba, Bugs Bunny, dışarda top oynadığınız dakikalarınız (muhtemelen süper bir gol attığınız anınız canlanır aklınızda) ve ders kitapları bir film şeridi gibi geçer gözlerinizin önünden. Bütün bu düşünme süresi iki saniye falan tabi. Sonra bir an durursunuz ve kendi kendinize "bu dünyanın aq" dersiniz. Ayakkabıları giyip dışarı çıkma ve programında yalan olma vakti gelmiştir. Ertesi gün ise o kadar çaba gösterdiğiniz programı yırtıp atmanız hiç koymaz size emin olun.

İlköğretimdeyken, şimdi kaçıncı sınıf hatırlamıyorum, "İş Eğitimi" isimli bir dersimiz vardı ve Ayşe Hoca verirdi dersi. Mükemmel bir insandı ve üzerimde yarattığı etki epey büyüktü. Hala hatırlarım mesela Ayşe Hoca'ya dair bir çok anımı. Ayşe Hoca'nın rehberlik hocasıyla arası çok iyiydi ve bir gün derse getirdi. Bir süre muhabbet ettik ve ardından rehberlik hocası bizim işin bir program yapmaya başladı tahtaya geçip. Hiç unutmadığım bir ayrıntı ise, cumartesi gününe ait 4-5 saatlik bir boşluktu. Çizelgede kendini oldukça belli eden bir boşluk. Sıra cumartesi gününü doldurmaya geldiğinde ben böyle ufaktan bir heyecanlandım ve sıra o boşluğa geldiğinde, hoca oraya büyük harflerle "ÖDÜL" yazmıştı. Bizde bir yandan bütün sınıf deftere geçiriyoruz tabi bu programı hevesle. Çok etkilenmiştim. Hayatımda gördüğüm en dikkat çekici ders programı ayrıntısıydı. Uzman kadın tabi, yaptığı program seninkine benimkine benezeyecek değil ya. Onca yıl eğitim almış abi kolay mı? Neyse hazırlama süreci bitti sıra geldi ödül kısmını açıklamaya. Kısaca dediği şuydu: Bu programı hafta boyunca kusursuz uygularsak, ödül kısmını istediğimiz gibi doldurabilirmişiz. Gezin, tozun, televizyon izleyin, sinemaya gidin... Hepsi için izin var dedi. Bunu duyunca benim dünyam g.tüme girdi tabi. Bende bekliyorumki hoca bizi alıp pikniğe falan götürecek, hediye falan alacak vs. Çok heveslenmiştim yalan değil. Beni hayatımda en çok heyecanlandıran ders programıydı. 

Ders programı nedir be yav. İşin garibi bunun çok yararlı olduğunu söyleyen insanlar çoktur etrafta. Uygulayan kaç kişi gördülerse artık emindirler yani sonucun mükemmel olacağına. Hele anneniz, babanız falan anlata anlata bitiremez komşu çocuklarının nasıl programlı çalıştıklarını. Haftaiçi televizyon izlememek falan bir sanattır onlar için. İnsan hayatının hangi noktasını ne kadar programlayabilir ki sabahtan akşama kadar yaşama şeklini belli saatlere sığdırabilsin. Yoksa siz hala programlı çalışmanın ve yaşamanın çok faydalı olduğuna inananlardan mısınız? Hadi bi defolun ya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder