21 Ocak 2015 Çarşamba

411 Numaralı Oda - 3

"...Eylül, bir şeyleri anlatmak konusunda annem ve Selim 'den farklıydı. Geçmişini benden saklamamıştı. Her çocuk gibi, ardı arkası kesilmeyen sorularımı sormama gerek kalmadan, geçmişi hakkında birçok önemli şeyi öğrenmiştim. İyi bir çocukluk geçirmişti. İyi bir ailesi vardı. Ekonomik olarak sıkıntı yaşamamıştı hiç. Tek kardeşi kendisinden birkaç yaş büyük ağabeyiydi. Onunla hep iyi ilişkileri olmuştu. "Hiç kavga etmez, çok nadiren belli sebeplerden ötürü ufak tartışmalar yaşardık" diye anlatırdı. Annesinin dünyanın en tatlı insanı olduğunu söyler, yaptıkları sohbetleri bana anlatırken gözlerinin içi parlardı. Bir kız çocuğunun en büyük şansının annesinin ona karşı olan tavrı, yakınlığı, anlayışı olduğundan bahsetmiş, bu sebepten ötürü kendisinin dünyanın en şanslı insanlarından biri olduğundan söz etmişti. Saatlere dair ilgisi ve uzmanlığı ise babasından geliyordu. Babasına âşık bir kız çocuğuydu ve babası bir saat ustasıydı. Dolayısıyla Eylül zanaatını babasından öğrenmişti. İsmi yerine soy ismini kullanmasının sebebi de babasına ait bir şeylerle anılmak istemesiydi. Adını hiç öğrenememiştim. Zaten kendini tanıştırırken, adını soranlara Eylül derdi. Eylül 'ün adı değil de soyadı olduğunu çok sonraları tesadüfen öğrenmiştim. İşin aslı, Eylül ismi yüzüne o kadar yakışıyordu ki en iyisi buydu, yani ona Eylül demekti..." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder