1 Ocak 2012 Pazar

Maden Mühendisi Olmak














Üniversiteyi sınava ikinci girişimde kazamıştım ben. Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisliği. Hala daha okuyorum. Üçüncü sınıftayım ve hazırlık yılını da sayarsak tam dört yıldır oralarda bir yerdeyim işte. İşin aslı, hiç istememiştim mühendis olmayı. Bunun sebepleri anlatılabilinir ama konu bu değil, farklı bir şeyden bahsetmek için yılın ilk günü buradayım. Benim bu okulu kazandığım güne dair anılar taptaze aklımda aslında. Daha dün gibi sanki ama üç buçuk sene geride kalmış bile. 
 
Küçükken çocuklara sorduğunuz zaman "büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diye cevaplar belli gibidir aslında. Öğretmen, doktor, pilot, asker, polis... Hiç maden mühendisi olmak istiyorum diyeni duymadım. Maden bir yana herhangi bir mühendis olmak isteyen bir çocuğu da elinizle tutup çıkarabilirsiniz aralarından.
 
Ben hiç mühendis olmak istemedim. Çocukluk aşkım, ilk göz ağrım avukat olmaktı. Nedenini bilmiyorum ama o yıllarda saplantılı bir avukat olma isteğim vardı. Hemen her çocuk gibi bende belli mesleklerle zaman zaman aldattım sevgilimi. Bana ait yeteneklerin ve ilgi alanlarının kendini gösterip, sivrilmeye başladığı zaman ise birçok meslekle flört ettim. Üniversiteye girmeden önce geldiğim son nokta da ise İdari Bilimler zirve yapmış durumdaydı. Para yönetimi benim için uygundu sanırım. Ama dediğim gibi Maden Mühendisi oldum. 
 
Üniversite yılları, yeni bir hayat, yeni insanlar, farklı bir ortam... Bunlarla başladım üniversiteye. Birinci yılın ardından bölüme geçtiğim zaman ise bazı şeyleri düşünmeye başladım. Bu düşünceler her geçen gün birbiri üstüne bir basamak gibi sıralanarak büyüdü, büyüdü, büyüdü ve şu an size anlatmak istediğim noktaya geldi. 
 
Konuya girersek, gerçek şu ki; hiç kimse Maden Mühendisi olmak istemez. İstisnalar kaideyi bozmaz elbet. Belirli bir yaştan sonra, belli şeyleri görerek, belli şeyleri yaşayarak, öğrenerek ve düşünerek bu noktaya gelmek isteyebilir insan. Nitekim benimde var bu şekilde bölümü okumaya gelmiş birkaç arkadaşım. Ama gelenlerin çoğunun gelme sebebi ortak bir paydada birleşir. Hacettepe Üniversitesi, İngillizce eğitim, mühendislik, mezun olunca kolunda altın bilezik vs. Bunların hepsi anlatılanların, yönlendirme yapanların cümlelerinin ve sizin aldığınız puana göre yazmak istediğiniz yerlerin biçimlenmesiyle aklınızda oluşur ve orayı yazarsınız. Hadi genelleme yapmayalım ve bu benim için böyle olmuştu diyelim. 
 
Bizim bölümün kendi içinde farklı olmasını sağlayan belli sebepler var. Çok fazla Ankara 'da yaşayan öğrenci mevcut. Şehir dışından gelenlerin sayısı diğer bölümlere göre daha az olduğu için Ankara hayatına adaptasyon çok daha kısa sürer. Okulun en sosyal bölümü diye bir sıralama yapılsa kendine hatırı sayılı bir yer edinebilir. Her bölümde vardır ya böyle en önde ders dinleyen, deli gibi not tutan ders çalışmaktan başka hiçbir şey yapmayan bir kısım öğrenci... Ha işte onlardan bizim bölümde, en azından bizim dönemde hiç yok mesela. Hocalarla öğrenciler arasında ki ilişkiler oldukça iyi seviyede. Birbirinden not saklayan, sadece menfaat için bir arada olan öğrenciler gibi üniversite hayatından çok aşina olduğunuz kavramlar bizim oralara pek uğramıyor. İnsanlar oldukça samimi, kalabalık gruplar halinde arkadaşlık yapıyorlar, derslerle alakalı her konuda birbirlerine çok yardımcılar(bu konuyla ve bunun dışında arkadaşlığıyla alakalı, kendi adıma Merve 'ye hayatımın en önemli teşekkürlerinden birini borç bilirim) ve emin olun başka yerlerde kolay kolay göremeyeceğiniz türden çok samimi ilişkilere sahipler. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bunlar bu bölümde okumayı sevmek için belli sebepler. Bunları size neden anlatıyorum ben peki? Bir yerlere bağlayacağım bu yazıyı elbet sadece böyle şeyleri bilin istedim.

Yerin altına indiğiniz zaman(ben bunu sadece bir kere yaptım), orada bambaşka bir hayat olduğunu görürsünüz. Saatlerce gün ışığı göremeyen insanlar var orada. Orada yemek yiyorlar, nefes alıyorlar, sohbet ediyorlar... Vagonlara binip yeryüzüne çıktıkları zaman ellerinde ya da baretlerinde bulunan feneri, oksjen maskesini, tulumu, botları çıkarıp bir kenara bırakıyorlar ve duştan sonra ikinci hayatları başlıyor. Oksijen maskesiyle madene inmek kanuni bir zorunluluk bu arada. Yani devlet ölüm riskine karşı bir önlem almış. Gerçek bu; ölüm size dışarıda yaşayan bir insandan çok daha yakın. Hayat mücadelesi diyorlar ya sürekli, yeraltında onun sınıf atlamış hali mevcut. Rayın üzerinden araçla aşağı inerken etrafa baktığınız zaman bunu anlamak çok güç olmuyor zaten. Geride bir şeyleri bırakıp iniyorsunuz. Bunu her gün yapan insanlar var. 
 
Staj için bu yaz Muğla-Yatağan 'daydım ve bazı sebeplerden ötürü gittiğim gün stajı yakarak geri döndüm. Pişman değilim aynı şeyler tekrar olsa bunu tekrar yapardım. O gün Yatağan 'a indiğim zaman saat çok erkendi ve Yatağan Otogar 'ında birkaç saat geçirdim. Bir adamla sohbet ettim. Babası maden işçisiymiş, kendisi maden işçisiymiş ve oğlu Maden Mühendisliği okuyormuş. Başımı başka bir yana çevirdiğimde birkaç kişi orada bulunan kömür madeni üzerine bir şeyler konuşuyorlardı. Aynı gün gündüz saatlerinde birkaç işimi halletmek için Yatağan 'ın merkezine indim ve etrafta sürekli madenle alakalı sohbetler kulağıma çarptı. Ben o gün anladım ki madencilik kader gibi bir şey aslında. Orada bulunan kömür ocağı, Yatağan 'ın her şeyi aslında. Bunu ister kabul edelim ister etmeyelim. Bu hayat farklı, bu hayat diğerlerine benzemiyor, bu insanların yaptığı işlerde diğer insanların yaptığı işlere benzemiyor. 
 
Ben hiç mühendis olmak istemedim, en başından beri üstelik. Daha çok ilgimi çeken ve beni mutlu edecek şeylerle uğraşmak istedim hep. Bölüme girdiğim günden beri de günün birinde cidden mühendislik yapacak mıyım yapmayacak mıyım diye düşünüp duruyorum. Okulla alakalı hayatımın en yoğun günlerini geçirdiğim şu günlerde (bu dönem üçüncü sınıfın ilk dönemi ve ben "üçün birini almak" lafının buradan geldiğine inanmaya başladım) bunun üzerine uzun uzun düşünüyorum ve kendime göre belli sonuçlara vardım. SORU 1 - Eğer başka bir bölümde okuyor olsam şu an olduğum kadar mutlu olur muydum? SORU 2 - Okulu bitirdikten sonra mühendislik yapacak mıyım? SORU 3 - Okulu bitirdikten sonra mühendislik yaparsam bu beni mutlu edecek mi? 

CEVAP 1 - Başka bir bölümde okuyor olsam şu an olduğum kadar mutlu olur muydum bunu bilemem. Ama gerçek şu ki, eminim şu an birçok yerde olamayacağım kadar mutluyum ve birçok yerde bulamayacağım kadar çok güzel insanla bir aradayım. Seviyorum hepsini. CEVAP 2 - Okulu bitirdikten sonra mühendislik yapmayacağım, Maden Mühendisliği yapacağım. CEVAP 3 - Okulu bitirdikten sonra mühendislik yapmak değilde Maden Mühendisliği yapmak beni mutlu edecek artık buna eminim. Bu hayatı yaşamak istiyorum. Sıradan insanların yaşadığından daha farklı bir hayatım olsun isterdim hep ve bunu bana çok net sağlayabilecek bir bölümde okuduğumu farkettim son birkaç haftada. Bunu almak için her şeyi yapacağım. İstediğimi aldığım zaman ise, sıfatımın Maden Mühendisi değil de "Madenci" olmasını tercih ederim. Dediğim gibi, orada yaşanan farklı bir hayat var ve ben bunu istiyorum.
 
Buna dair anlatmak istediğim bir dolu şey var aklımda ama bir blog için fazla uzun bir yazı olsun istemiyorum. Madenci olmak, bir kaderdir ama ihmal sonucu bir kazayla göçük altında kalıp ölmek bu kaderin bir sonucu değildir. Kader kısmı sadece yapılan seçimle ilgilidir. Madenci olmak, iyi ilişkilere ve iyi arkadaşlıklara sahip olmak demektir, üstelik menfaat olmadan. Madenci olmak, eğlenmesini bilmektir ama sadece gerektiği zaman ve gerektiği kadar. Madenci olmak, saatlerce gün ışığı görememektir. Madenci olmak, Jaw Crusher videosu izlerken hayatta birçok şeyden almadığı kadar keyif almaktır. Madenci olmak, çamura bulanıp bundan ötürü mutlu olmaktır. 
 
BU DÜNYANIN YARAMAZLIK YAPAN VE BUNDAN HAZ DUYAN MADENCİLERİ ADINA...

1 yorum: